ArabicAzerbaijaniEnglishFrenchGermanRussianSpanishTurkish

Tehdit Suçunun Birden Fazla Kişi Tarafından İşlenmesi

02-06-2021 - 486

Tehdit Suçunun Birden Fazla Kişi Tarafından İşlenmesi


Bu kararı Favorilerinize Eklemek veya Kopyalayabilmek için giriş yapın veya üye olun
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
2020/333
2020/528
2020-12-17





Sanıklar ... ve ...’nun birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit suçundan TCK’nın 106/2-c, 43/2, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına ve hak yoksunluğuna ilişkin Kayseri 5. Asliye Ceza Mahkemesince 16.04.2015 tarih ve 283-401 sayı ile verilen hükümlerin sanık ... müdafisi ile sanık ... tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 11.12.2019 tarih ve 23067-19394 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.06.2020 tarih ve 50218 sayı ile;

"...

Somut olayda hükme esas alınan en önemli delil sanık ... ve ...'nun içinde bulunan aracın, katılan ve mağdura yanaştığını ve bir süre takip ettiğini gösteren 01.05.2014 tarihli CD inceleme tutanağı ile katılan ve mağdurun başlangıçtan itibaren aracın şoför mahallinde ve sağ ön koltuğunda oturan iki şahsın kendilerine 'Gelin lan buraya kaçmayın babanızın a....na koyacağız, sizi sinkaf edeceğiz!' şeklinde tehdit içeren sözler sarf ettiklerinin iddia edilmesidir.

Katılan ve mağdura yaklaştığı anlaşılan aracın sanık ... tarafından kullanıldığına ve sanık ...'nun da ön koltukta oturduğuna ilişkin bir tereddüt yoktur. Ancak tehdit suçundan mahkûmiyetleri kesinleşen sanık ... ve ... ile aynı araçta bulunan bu suçtan haklarında beraat kararı kesinleşen sanıklar ..., ... ve ...'nun soruşturma aşamasından itibaren alınan savunmalarında kendileri tarafından iddia edilen sözlerin söylenmediğini, katılan ve mağduru gecenin ilerleyen bir saatinde dışarıda görünce 'Bu kızların anası babası yok mu, bu saatte ne geziyorlar a....na koyayım?' şeklinde bir söz sarfedildiğini belirtmişlerdir. Görüldüğü gibi katılan ve mağdurun ifadelerine karşı sanıkların savunmaları dışında söylenen sözlerin içeriği konusunda, sanıkların tehdit suçundan mahkûmiyetlerine yeterli her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil mevcut değildir. Ancak mahkemece sanıklar ... ve ... hakkında tehdit suçundan mahkûmiyet hükmü kurulurken 'CD inceleme tutanağı, dosya kapsamı ve hayatın olağan akışına uygun beyanlar' gerekçe gösterilmiştir. Oysa ki CD inceleme tutanağında sadece sanıkların içinde bulundukları aracın, katılan ve mağdura yanaşıp durduğu gözükmekte, ancak ses kaydı mevcut olmadığından, sanıklarca sarf edildiği kabul edilen tehdit niteliğindeki sözlerin nelerden ibaret olduğu belirlenememiş, hayatın olağan akışına göre katılan ve mağdurun beyanlarına üstünlük tanınarak mahkûmiyet hükmü kurulmuş, mevcut delil durumu itibariyle beraat yerine mahkûmiyet hükmü kurularak, sanık şüpheden yararlanır ilkesi uygulanmamıştır." görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.

CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 08.07.2020 tarih ve 2677-9143 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanıklar ... ve ... hakkında mağdur ... ...’a yönelik cinsel taciz suçundan verilen düşme hükümleri temyiz edilmeksizin, katılan ... ... (...)’a yönelik cinsel taciz suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı sanık ... yönünden itiraz üzerine, sanık ... yönünden itiraz edilmeksizin, inceleme dışı sanıklar ..., ... ve ... hakkında ise cinsel taciz suçundan verilen düşme ve tehdit suçundan verilen beraat hükümleri temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup inceleme sanıklar ... ve ... hakkında birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit suçuyla sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara atılı birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit suçunun işlendiğinin sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle tehdit suçu ile ilgili mahkûmiyet gerekçesinin yeterli olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından;

Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca 08.05.2014 tarih ve 5232-1705 sayı ile; sanıklar ... ve ... hakkında, katılan ve mağdura karşı "Gelin lan buraya kaçmayın, babanızın a…cığını yalayacağım, babanızın a…ına koyacağım, sizin a…ınızı yalayacağım, sizi sinkaf edeceğiz!" gibi sözlerle cinsel taciz ve cinsel dokunulmazlıklarına yönelik saldırıda bulunmakla tehdit ettikleri iddiasıyla kamu davası açıldığı,

Yerel Mahkemece 16.04.2015 tarih ve 283-401 sayı ile; "…Sanıklar ... ve ...'nun mağdurlara hitaben hakaret ve cinsel dokunulmazlıklarına yönelik saldırıda bulunmakla ilgili tehdit içerir sözler söyledikleri, bu hususun dosya kapsamı ve hayatın olağan akışına uygun düşmesi nedeni ile hükme esas alınmasının gerektiği kanaatine varılan mağdurların aşamalarda alınan beyanı ve güvenlik kamera kaydı inceleme tutanağı ile de sabit olduğu, sanıklar ... ve ...'nun bu suretle üzerlerine atılı cinsel taciz ve birden fazla kişi ile tehdit suçlarını ayrı ayrı işledikleri sabit görülerek…" gerekçesiyle tehdit suçundan mahkûmiyet kararı verildiği,

Anlaşılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." şeklinde düzenlenmiştir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Kararların gerekçeli olması" başlıklı 34. maddesinin birinci fıkrasında; "Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.",

"Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinde;

"(1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:

a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.

b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.

c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.

d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.

(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.

(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.

(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir.",

"Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddesinde ise;

"(1) Hükmün başına, 'Türk Milleti adına' verildiği yazılır.

(2) Hükmün başında;

a) Hükmü veren mahkemenin adı,

b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,

c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,

d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,

Yazılır.

(3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.

(4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.

(5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.

(6) Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.

(7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir.",

Düzenlemelerine yer verilmiştir.

Buna göre, Anayasa'nın 141 ve Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç (hüküm) bölümlerinden oluşmalıdır. "Başlık" bölümünde; hükmü veren mahkemenin adı, mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekilinin ve kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı ve soyadı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile hâlen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, "Sorun" bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ortaya konulmalı, "Gerekçe" kısmında; mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra, hükme esas alınan ve reddedilen deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilmeli ve açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, "Sonuç (hüküm)" kısmında ise CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun'un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun'un 53. ve devamı maddelerine göre, mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkanının bulunup bulunmadığı, kanun yoluna başvurma mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercisi tereddüte yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.

Ön sorunun sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının "Gerekçe" bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.

CMK'nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, nitelendirilmesi ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkân sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.

Öte yandan, hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi, 5271 sayılı CMK'nın 289/1-g ve 5320 sayılı Kanunun 8/1 maddesi delaletiyle karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nın 308. maddesinin yedinci fıkrası uyarınca hukuka kesin aykırılık hallerinden birini oluşturacaktır.

Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); bir yargılamada hak ve özgürlüklerin gerçek anlamda korunabilmesi için davaya bakan mahkemelerin, tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). AİHM; mahkemelerin davaya yaklaşma yönteminin, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmaya neden olduğunu tespit ettiği durumları, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenme hakkı yönünden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 6. maddesinin ihlâli olarak nitelendirmektedir (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85).

AİHM ayrıca, derece mahkemelerinin, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak özellikle delillerin kabulü ve değerlendirilmesinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu pek çok kararında yinelemiştir (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50; Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Bu bağlamda, temel hak ve özgürlüklerin ihlali sonucunu doğuracak derecede ve keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün (tanık beyanı, bilirkişi raporu veya uzman mütalaası) kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin ilk derece mahkemelerinin görevi olduğunu vurgulamaktadır (Garcia Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1996, § 28; S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44).

Bunun yanı sıra AİHM; derece mahkemelerinin kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmamakla birlikte somut davanın özelliğine göre esas sorunları incelemiş olduğunun, açık ya da zımni anlaşılabilir bir şekilde gerekçeli kararında yer almasına önem vermektedir (Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30; Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27). Zira mahkemelerin, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olan "Kararlarını hukuken geçerli hangi temele dayandırdıklarını yeterince açıklama" yükümlülüğü altında bulunduklarını belirtmektedir (Hadjıanastassıou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33).

Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (AYM, Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).

Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında "İlgili ve yeterli bir yanıt" vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

Nitekim Anayasa Mahkemesi'nin 25.05.2017 tarihli ve 11798 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.

Bu açıklamalar ışığında ön sorun konusu değerlendirildiğinde;

Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca sanıklar ...ve ... hakkında, katılan ve mağdura karşı "Gelin lan buraya kaçmayın, babanızın a…cığını yalayacağım, babanızın a…ına koyacağım, sizin a…ınızı yalayacağım, sizi sinkaf edeceğiz!" gibi sözlerle cinsel taciz ve cinsel dokunulmazlıklarına yönelik saldırıda bulunmakla tehdit ettikleri iddiasıyla kamu davasının açılması üzerine Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda "…Sanıklar ... ve ...'nun mağdurlara hitaben hakaret ve cinsel dokunulmazlıklarına yönelik saldırıda bulunmakla ilgili tehdit içerir sözler söyledikleri, bu hususun dosya kapsamı ve hayatın olağan akışına uygun düşmesi nedeni ile hükme esas alınmasının gerektiği kanaatine varılan mağdurların aşamalarda alınan beyanı ve güvenlik kamera kaydı inceleme tutanağı ile de sabit olduğu, sanıklar ... ve ...'nun bu suretle üzerlerine atılı cinsel taciz ve birden fazla kişi ile tehdit suçlarını ayrı ayrı işledikleri sabit görülerek…" gerekçesiyle tehdit suçundan mahkûmiyet kararı verildiği anlaşılan dosya kapsamında;

CMK’nın 230. maddesinin ilk fıkrasının (c) bendi uyarınca hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlardan, yargılama sonucunda sanıkların suç oluşturduğu sabit görülen fiilleri, suç oluşturan eylemlerinin ne olduğu tartışılıp açıklanmadan, hangi sözlerinin tehdit suçu olarak kabul edildiği hususunda gerekçede bir ibareye yer verilmeden "…Sanıklar ... ve ...'nun mağdurlara hitaben hakaret ve cinsel dokunulmazlıklarına yönelik saldırıda bulunmakla ilgili tehdit içerir sözler söyledikleri, bu hususun dosya kapsamı ve hayatın olağan akışına uygun düşmesi nedeni ile hükme esas alınmasının gerektiği kanaatine varılan mağdurların aşamalarda alınan beyanı ve güvenlik kamera kaydı inceleme tutanağı ile de sabit olduğu, sanıklar ... ve ...'nun bu suretle üzerlerine atılı cinsel taciz ve birden fazla kişi ile tehdit suçlarını ayrı ayrı işledikleri sabit görülerek…" şeklindeki eksik ve yetersiz değerlendirme ile aynı dosya kapsamındaki cinsel taciz eylemleri yönünden de bir ayrımda bulunulmadığı gibi hangi sözlerin cinsel taciz, hangi sözlerin tehdit olarak kabul edildiği dahi denetime olanak sağlayacak şekilde açıklanmadan anılan düzenlemeye aykırı olarak gösterilen gerekçenin Anayasa'nın 141, CMK’nın 34. maddesinin ilk fıkrası ve aynı Kanun’un 230. maddesi uyarınca kanuni ve yeterli olmadığı, ayrıca bu durumun AİHS’nin 6. maddesi kapsamında adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.

Öte yandan kararın gerekçeli olması, yargılamanın esaslı bir unsuru ve taraflar açısından bir hak olup keyfilik, tutarsızlık veya hukuki belirsizliklerin önüne geçilmesi, ilgililerin neden haklı veya haksız görüldükleri açıklanarak kanun yollarına başvurma haklarını etkili bir şekilde kullanmalarının sağlanması ve hükmün denetlenebilmesi bağlamında kanun yolu incelemesi sırasında öncelikle değerlendirilmelidir. Zira, akla, hukuka ve mantığa uygun, yargılama sürecini, savunmayı, delilleri ve olayları kapsayan, hâkimin vicdani kanaatine ne şekilde ulaştığını, somut olayı nasıl kavradığını, hangi düşünsel ve hukuksal tartışmalar sonucu kararın oluşturulduğunu gösteren yeterli ve makul bir gerekçe, sağlıklı bir kararın üzerine inşa edileceği yasal temel ve ön koşul olup eksik, şekli veya görünüşte bir gerekçe ile hükmün değerlendirilmesi ve denetlenmesi mümkün değildir.

Bu itibarla, itirazın değişik gerekçeyle kabulüyle Yerel Mahkemenin sanıklar ...ve ... hakkındaki tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, öncelikle kanuni ve yeterli gerekçe içermemesi nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.

Ulaşılan sonuç karşısında, sanıklara atılı birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit suçunun işlendiğinin sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusu bu aşamada değerlendirilmemiştir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,

Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 11.12.2019 tarihli ve 23067-19394 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,

Kayseri 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.04.2015 tarihli ve 283-401 sayılı, sanıklar ... ve ... hakkında birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit suçundan verilen mahkûmiyet hükümlerinin kanuni ve yeterli gerekçe içermemesi nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,

Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 17.12.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

KARARI YAZDIR


Aşağıdaki arama terimleri ile ilgili kararlara etiketlere tıklayarak ulaşabilirsiniz :
cinsel taciz tehdit sözlü cinsel taciz kararın gerekçeli olmaması
Bu kararı Favorilerinize Eklemek için giriş yapın veya üye olun

Bu kategorideki diğer İçtihatlardan bazıları