ArabicAzerbaijaniEnglishFrenchGermanRussianSpanishTurkish

Tapu Sicilinin Yanlış Tutulması - Devletin Kusursuz Sorumluluğu

26-09-2020 - 927

Tapu Sicilinin Yanlış Tutulması - Devletin Kusursuz Sorumluluğu


Bu kararı Favorilerinize Eklemek veya Kopyalayabilmek için giriş yapın veya üye olun
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi
2017/7871
2020/837
2020-02-19





Özet:

  • Dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini isteğine ilişkindir. 
  • Davacıya ait tapu kaydının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesiyle tapusunun kısmen iptal edildiği, her ne kadar kıyıların özel mülkiyete konu olması mümkün değil ise de tapu kütüğünün davacı adına oluşturulduğu, bu şekilde tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğundan, TMK'nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacının zararının tazmininin gerektiği kuşkusuzdur. 
  • Davacının zararı, tapu iptal kararının kesinleştiği 16/06/2005 tarihinde oluşmuş olup, mahkemece bu tarihin değerlendirme tarihi olarak esas alınması ve tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değerinin belirlenmesi gerekirken, dava konusu taşınmazın imar durumu araştırılmaksızın arsa olarak nitelendirilerek dava tarihi itibariyle tazminat miktarını belirleyen ve kanunen aranan şartları taşımayan 1 mimar 1 inşaat mühendisi bilirkişiden oluşan kurul raporunun hükme esas alınması doğru görülmemiştir.

 
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili 04/11/2013 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin İzmir ili, Narlıdere ilçesi, 66 ada, 44 parsel sayılı taşınmazın tam maliki iken İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/114 Esas sayılı mahkeme kararı ile taşınmazının bir kısmının tescil dışı bırakıldığını, taşınmazın tapu sicilinin özel mülkiyete konu yermiş gibi tescilinin sağlandığını ve güvenilen tapu sicil kaydı ile mülkiyet nakillerine sebebiyet verilerek müvekkilinin mülkiyet sahibi olduğu, daha sonra Hazinenin müvekkilinin aleyhine tapu iptali davası açarak tapu kaydının iptaline sebebiyet verdiğini, mülkiyet hakkının sona erdiğini, bu eylem ve işlemler sebebiyle müvekkilinin zarara uğradığını belirtmiş, bu nedenlerle müvekkilinin uğradığı hak kaybı ve zarar nedeniyle taşınmazın dava tarihindeki değerinin belirlenerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.000,00-TL'nin zararın doğduğu tarihten itibaren faizi birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 26.05.2015 tarihli dilekçesi ile tazminat miktarını 759.935,00.-TL artırarak toplam 769.935,00.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece davanın ıslah ile arttırılan talep ile birlikte kabulü ile; 769.935,00-TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmekle Dairenin 15/12/2016 gün 2015/12539-2016/12272 E.K. sayılı kararı ile “...Mahkemece; yürürlükteki Harçlar Tarifesi uyarınca ıslah edilen dava değeri üzerinden ıslah harcını ödemesi konusunda davacıya usulünce süre verilip harç tamamlanırsa ıslah edilen miktar üzerinden aksi halde dava dilekçesinde gösterilen miktar üzerinden hüküm kurulması gerekirken harcı yatırılmayan ıslah dilekçesine değer verilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.” denilerek bozulmuştur.

Mahkemece bozma kararına uyulmuş, ıslah harcı davacı tarafça ödenmiş ve yapılan yargılama sonucu davanın kabulü ile 769.935,00-TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini isteğine ilişkindir.

Tazminat isteğine dayanak Narlıdere ilçesi Narlıdere mahallesi 66 ada 44 parsel sayılı 560 m² yüzölçümündeki ve iki katlı iki daireli kargir ev vasıflı taşınmaz, 23/08/1994 tarihindeki satış ile davacı adına tescil edilmiş iken, Hazine tarafından açılan tapu iptali ve tescil istemli dava nedeniyle İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/114 E. - 2004/573 K. sayılı kararı ile taşınmazın 288 m2'lik kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kalması nedeniyle tapusunun iptaline ve tescil harici bırakılmasına, davalının müdahalesinin men’ine ve bu kısımda yer alan havuzun tamamı ile binanın 44 m2'sinin kal’ine karar verilmiş, verilen bu karar Yargıtay denetiminden geçerek 16/06/2005 tarihinde kesinleşmiştir. Eldeki dosyada davacı davasını 04/11/2013 tarihinde açmıştır.

4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından Devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir. 4721 sayılı TMK’nın 705/2. maddesi uyarınca tapu iptali ve tescil istekli davaların kesinleştiği tarih itibariyle mülkiyet hakkı sona ereceğinden bu tarih itibariyle tapusu iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin zararı oluşacaktır. Zararın meydana geldiği tarihe göre de tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Değerlendirme tarihi itibariyle taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.

Bakanlar Kurulunun Yargıtay tarafından benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, belediye veya mücavir alan sınırları içinde kalan taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun kabulü için uygulamalı imar planı ile iskan sahası olarak ayrılmış olması esastır. Aynı karar uyarınca imar planında yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için değerlendirme tarihi itibariyle, belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (Belediyece meskun olduğu için veya meskun hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanması ve meskun yerler arasında yer alması gerekir.

Taşınmaz değerlendirme tarihi itibariyle belediye nazım imar planı içinde ise Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3 E. - 1998/1 K. sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumu, altyapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanakları, belediye merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskan amacına yönelik yapılaşma olasılıkları da değerlendirilmek üzere araştırılmalıdır.

Bu hususlar belediye başkanlığından ve su ve elektrik idarelerinden ve diğer ilgili merciilerden sorulup alınacak cevap yazılarına göre taşınmazın değerlendirme tarihinde (tapu iptali ve tescil davalarının kesinleştiği tarihte) arsa niteliğinde olup olmadığı saptanmalıdır.

Mahkemece taşınmazın arsa olarak belirlenmesi halinde, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak, taşınmazdan DOP payının düşülmesinin gerekip gerekmediği belirtilmek, üzerinde bina var ise Bayındırlık Bakanlığı resmi birim fiyatları esas alınarak yıpranma payı düşülmek suretiyle gerçek zararın belirlenmesi gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaz ile aynı bölgeden bulunamaması halinde yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer nitelikli ve yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re'sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması, emsal alınan taşınmaza ilişkin resmi satış akit tablolarının tapu müdürlüğünden getirtilmesi, emsal taşınmazlar ile çekişmeli taşınmaza ait Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri, ilgili belediye başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporunun da denetlenmesi, dava konusu taşınmazın ve emsal alınan taşınmaz/taşınmazların değerlendirme tarihi itibariyle imar düzenlemesi sonucu oluşmuş imar parselleri olup olmadıkları, imar parseli iseler düzenleme ortaklık payının düşülüp düşülmediğinin, düşülmüş ise oranının belediye başkanlığı imar ve tapu müdürlüklerinden sorulup, emsalin İmar Kanunu uyarınca imar parseli, dava konusu taşınmazın ise imar uygulaması yapılmamış arsa parseli olduğunun belirlenmesi halinde çekişmeli taşınmazın emsalle karşılaştırma sonucu bulunan değerinden düzenleme ortaklık payına karşılık gelecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmesi, tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği arazi olarak belirlenir ise, arazi niteliğinde bulunan dava konusu taşınmaza yönelik olarak, sulu olup olmadığı, yerleşim alanlarına uzaklığı iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak tapu kapsamındaki taşınmazın değeri, tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarihe göre hesaplanmalı, taşınmaların varsa mütemmim cüzleri, muhdesat ve sökülemeyen teferruatlarının değerleri bayındırlık birim fiyatları ve yıpranma oranları gözetilerek değerleme tarihine göre tespit ettirilmeli, bu şekilde tapusu iptal edilen taşınmazın zemin değeri, üzerindeki mütemmim cüz, muhdesat ve sökülemeyen teferruatları esas alınarak, tapu sahiplerinin oluşan gerçek zararlarının saptanması gerekmektedir.

Somut olaya gelince; davacıya ait tapu kaydının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı gerekçesiyle tapusunun kısmen iptal edildiği, her ne kadar kıyıların özel mülkiyete konu olması mümkün değil ise de tapu kütüğünün davacı adına oluşturulduğu, bu şekilde tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğundan, TMK'nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacının zararının tazmininin gerektiği kuşkusuzdur. Davacının zararı, tapu iptal kararının kesinleştiği 16/06/2005 tarihinde oluşmuş olup, mahkemece bu tarihin değerlendirme tarihi olarak esas alınması ve tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değerinin belirlenmesi gerekirken, dava konusu taşınmazın imar durumu araştırılmaksızın arsa olarak nitelendirilerek dava tarihi itibariyle tazminat miktarını belirleyen ve kanunen aranan şartları taşımayan 1 mimar 1 inşaat mühendisi bilirkişiden oluşan kurul raporunun hükme esas alınması doğru görülmemiştir. Kaldı ki taşınmazın değerlendirme tarihi itibariyle arsa niteliğinde olduğu kabul edilse dahi bilirkişi kurulunca bu tarihten sonra 04/05/2009 tarihinde satışı yapılan bir taşınmazın emsal olarak alınması da ayrı bir bozma nedenidir.

Hal böyle olunca; çekişmeli taşınmazın zararın doğduğu 16/06/2005 tarihinde yukarıda açıklanan Bakanlar Kurulu kararı ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı çerçevesinde arsa yahut arazi vasfında olup olmadığı yeniden araştırılmalı, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 15. maddesinde belirtilen yönteme göre oluşturulacak 3 kişilik bilirkişi kurulu marifetiyle yeniden keşif yapılmalı, taşınmazın bu ilkelere göre arsa niteliğinde olduğunun belirlenmesi halinde emsal incelemesi ve kıyaslaması yöntemiyle, arazi niteliğinde olduğunun saptanması halinde ise tarımsal gelir metoduna göre bu tarihteki gerçek değeri varsa üzerinde bulunan yapıların Bayındırlık Bakanlığı resmi birim fiyatları esas alınarak yıpranma payı düşülmek suretiyle tespit edilmeli, emsal satış yöntemine göre zarar belirlenecek ise taraflarca gösterilecek veya bilirkişi kurulu tarafından resen belirlenecek emsaller arasından, değerlendirme tarihine yakın zamanda, gerçek satışlara ait taşınmazın resmi satış tablosu getirtilmeli, imar parsellerine yakın olup olmadığı, kadastro veya imar parseli niteliğinde olup olmadığı, DOP düşülmesi gerekip gerekmediği araştırılmalı, çekişmeli taşınmazın konumunun, emsal taşınmaz ve çevredeki yakın imar parselleri ile birlikte kroki üzerinde gösterildiği, denetime imkan veren rapor hazırlattırılmalı ve oluşacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.

Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik araştırma, inceleme ve yetersiz bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 19/02/2020 günü oy birliğiyle karar verildi.

kaynak: (www.corpus.com.tr) 

KARARI YAZDIR


Aşağıdaki arama terimleri ile ilgili kararlara etiketlere tıklayarak ulaşabilirsiniz :
Tapu Sicilinin Yanlış Tutulması Devletin Kusursuz Sorumluluğu
Bu kararı Favorilerinize Eklemek için giriş yapın veya üye olun

Bu kategorideki diğer İçtihatlardan bazıları