ArabicAzerbaijaniEnglishFrenchGermanRussianSpanishTurkish

Doğum Sonrasında Engelli Kalma Sebebiyle Açılan Tazminat Davası

10-03-2021 - 598

Doğum Sonrasında Engelli Kalma Sebebiyle Açılan Tazminat Davası


Bu kararı Favorilerinize Eklemek veya Kopyalayabilmek için giriş yapın veya üye olun
Danıştay 15. Daire
2016/10078
2018/8418
2018-12-20





Dava; 'ın'nde 23/07/2005 tarihinde meydana gelen doğumunda ve sonrasında uygulanan tanı ve tedavilerdeki tıbbi kusur nedeniyle davacının engelli kaldığından bahisle uğranıldığı ileri sürülen 692.391,85-TL maddi, 100.000-TL manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

Ankara 5. İdare Mahkemesince; 'ın'nde 23/07/2005 tarihinde meydana gelen doğumunda ve sonrasında uygulanan tanı ve tedavilerin tıp kurallara uygun olup olmadığının tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş, bu maksatla hazırlanarak dosyaya sunulan Adli Tıp Kurumu 2. Adli Tıp İhtisas Kurulu'nun 04/05/2015 tarih ve 2813 karar sayılı raporunda özetle; "23.07.2005 Tarihinde vajinal spontan yolla doğduğu, doğumdan sonra mikrosefali, mental retardasyon ve serebral palsi tanılarıyla takip edildiği bildirilen 2005 doğumlu 'a ait adli ve tıbbi belgelerin değerlendirilmesinde; 23.07.2005 Tarihinde saat 05:00'de kişinin miad gebelik tanısıyla yatırıldığı, çocuk kalp sesi 125, geliş B6, poş +-, efasman % 80, dilatasyon 7 cm, baş stage +1, saat 05:30'de fetal kalp atımı 120, geliş B6, poş -, efasman tam, dilatasyon tam, baş stage + 2, saat 05:45'de başın defekasyonuyla perineden sıyrılarak doğması ve vucudun doğurtulduğu, yapılan bebek muayenesinde; doğuştaki nefes alması derhal, üst solunum yolu aspirasyonunun yapıldığı, su kesesinin yırtılma zamanı 05:00, müdahale amniotomi olduğu, forceps veya vakum uygulanmadığı, doğumun bitişi saat 05:45, bebek canlı, amnion mayi berrak, genel durumu iyi, turgor, tonus normal, apgar skoru 1. dakika 8, 5. dakika 10 olduğunun tespit edildiği, 24.07.2005 tarihinde anne ve bebek iyi olduğu, taburcu edildiği, aynı gün küçüğün morarması olması üzerine ilgili sağlık kuruluşunun acil bölümüne başvurduğu ve acil müdahaleye gerek olmadığı ve sabah çocuk polikliniğine gelinmesi önerilerek küçüğün taburcu edildiğinin iddia edildiği, ilgili sağlık kuruluşunun kayıtlarında o tarihde küçüğe ait düzenlenmiş tıbbi evrakın bulunmadığının belirtildiği, 25.07.2005 tarihinde küçüğün 3. gününde morarması ve kasılması olması üzerine yatırıldığı, genel durumu kötü, siyanotik görünümde, apne atakları, solunum düzensiz, cilt perfuzyonu bozuk, %12 kilo kaybı olduğu, ağız şapırtma ve apne şeklinde nöbetleri olduğunun saptandığı, glisemi 26 mg/dl olduğu, tedavisinin düzenlendiği, lökosit 17700, çekilen beyin BT incelemesinde; oksipital hornlarda serebral hemisferik kortikal sulkus ve fissürlerde interhemisferik fissürde hiperdens kan değerleri olduğu, her iki serebral hemisferde yaygın ödem olduğunun tespit edildiği, idrar kültüründe enterekok ürediği, takiplerde Tandem MS ve kromozom analizinin yapıldığı, serebral palsi, mental retardasyon, optik atrofi ve mikrosefali tanılarıyla küçüğün takip edildiğinin anlaşıldığı, normal doğum endikasyonunun bulunduğu, kişinin doğum eyleminin ileri safhasında sağlık kuruluşuna başvurduğu, doğum eyleminde uzama veya aksaklık bildirilmediği, müdahaleli doğum olmadığı, küçüğün Apgar skorunun iyi olduğu, küçükte tespit edilen patolojiyi açıklıyacak yeterli tıbbi delil bulunmadığı, doğum esnasında ve doğumdan hemen sonra yapılan herhangi bir tıbbi ihmal veya kusura atfedilemeyen uygulamalar ile küçükte saptanan söz konusu patoloji arasında illiyet bağı kurulamayacağı " kanaati bildirilmiş, idare mahkemesince anılan raporda yer alan tespit ve kanaatlere istinaden davanın reddine karar verilmiştir.

Davacılar tarafından mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.

Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.

İdare hukukunun ilkeleri ve Danıştayın yerleşik içtihatlarına göre, zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı hallerde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için, zararın, idarenin açık ve belli bir ağırlıktaki hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.

Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem ve eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.

Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, mahkemece olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.

İdare, kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; kamu hizmetinin işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru, hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. İdare mahkemelerince, idarenin sorumluluğuna gidilirken de; hizmet kusurunun varlığı açıkça ortaya konulduktan sonra, uğranılan maddi ve manevi zararın miktarının belirlenmesi gerekmektedir.

Dosyanın incelenmesinden; gebelik takipleri.....'nce yapılan ve bu süreçte bebeğe ait herhangi bir anomalinin saptanmadığı bildirilen davacı 'ın 23/07/2005 (Cumartesi) tarihinde (saat:05.00) ....Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğine başvurduğu, saat:05.45'te nöbetçi doktor tarafından normal vajinal yolla doğum yaptırıldığı, 24/07/2005 (Pazar) tarihinde davacı ve bebeğin birlikte taburcu edildiği, davacılar tarafından bebeğin taburcu olduktan bir kaç saat sonra kasılmaya ve kriz geçirmeye başladığı, bebeğin anılan hastanenin acil servisine götürüldüğü, yapılan muayene sonrasında durumunun normal olduğu bildirilen bebeğin ertesi gün Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği'ne gösterilmesinin söylendiğinin belirtildiği, İdare Mahkemesi'nce ara kararı ile sorulması üzerine davalı idarece davacıların 24/07/2005 tarihli herhangi bir başvurusunun bulunmadığının bildirildiği, 25/07/2005 (Pazartesi) günü anılan hastanenin Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği'ne getirilerek muayene ve tetkikleri yapılan bebekte anomali (mikrosefali, mental retardasyon, serebral palsi) saptandığı, yedi gün süreyle yeni doğan yoğun bakım ünitesinde yatırılarak tedavi altına alındığı ve 01/08/2005 tarihinde taburcu edildiği, davacılar tarafından doğum esnasında yapılan hatalı uygulamalar nedeniyle bebeğin sakat kaldığından bahisle uğranıldığı ileri sürülen 692.391,85-TL maddi, 100.000-TL manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Davacı tarafça; doğum sonrası bebeği gören davacı annenin bebeğin renginin mora yakın olduğunu doğumu yapan doktora bildirdiği, doktorun ise bebeğin sağlıklı olduğu, endişelenecek bir durumun bulunmadığını söyleyerek bebeği muayene etmediği, hiçbir tetkik, izlem, sevk işlemini yapmayarak doğumhaneyi terk ettiği, taburcu oluncaya kadarki yaklaşık 1,5 günlük sürede de bebeğin yeni doğan doktorlarınca muayenesinin yapılmadığı, hafta sonu tatili nedeniyle yeni doğan kliniğinin kapalı olmasından dolayı bebeğin bu bölüme sevk edilerek gerekli tedavilerin uygulanamadığı, bebeğin davalı idarece sunulan sağlık hizmetindeki kusurlar nedeniyle özürlü kaldığı iddia edilmektedir.

Davalı idarece yapılan ve dosyaya sunulan İdari Tahkikat Raporu'nda, her ne kadar Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği'nde doğan her bebeğin Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD'da görevli bir doktor tarafından anne yanında muayenesinin yapıldığı, bunun yıllardır rutin bir uygulama olduğu belirtilmişse de; dosyadaki belgeler incelendiğinde doğumdan sonra taburcu oluncaya kadar geçen yaklaşık 1,5 günlük sürede bebeğin çocuk hekimlerince muayene edildiğine dair herhangi bir kayda rastlanmadığı, yine taburcu evrakının kadın doğum servisinde görevli hekimlerce düzenlenerek anne ve bebeğin bu klinik hekimlerince taburcu edildiği görülmüştür. Dosya kapsamında alınan Adli Tıp Raporunda da, doğum sonrası taburcu edilinceye kadarki süreçte bebeğin çocuk hekimlerince muayene edilip edilmediği, bu muayene yapılmadan bebeğin taburcu edilmesine karar verilmesinin tıbben uygun olup olmadığı, şayet bu muayene yapılmamış ise bu durumun bebekte oluşan araza etkisinin olup olmadığı hususlarında herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.

İdare Mahkemesince, yukarıda belirtilen hususlarda yeterli tespit ve değerlendirmeleri içermeyen, davacı iddialarını da tam olarak karşılamayan Adli Tıp Raporu hükme esas alınarak karar verilmesinde hukuken isabet görülmemiştir.

Bu durumda, İdare Mahkemesince öncelikle bebeğini doğumdan sonra taburcu edilinceye kadarki süreçte çocuk hekimlerince muayene edilip edilmediği ile bebeğin taburcu edilmesine çocuk hekimlerince karar verilip verilmediğinin araştırılarak somut biçimde ortaya çıkartılması, daha sonra elde edilen verilere göre üniversite bünyesinde görev yapan ve profesör seviyesinde en az 3 öğretim görevlisinin de içinde yer aldığı bilirkişi heyetinden, şayet böyle bir muayene yapılmamış ve çocuk hekiminin onayı olmaksızın bebek taburcu edilmiş ise bunun tıbben kabul edilip edilemeyeceğinin, bebeğin çocuk hekimlerince muayene edilmiş ve bu suretle taburculuğuna karar verilmiş olduğunun somut biçimde ortaya konulması durumunda ise, gerek doğum sonrası hastanede kalınan süreçte gerekse taburcu edildiği tarihte bebeğe ait tıbbi veriler uyarınca bebekteki anomaliye sebep olabilecek herhangi bir nedenin bulunup bulunmadığının, söz konusu veriler ışığında bebeğin taburcu edilmesinin tıbben uygun olup olmadığının, bebekteki anomalinin nedeninin tam olarak neden kaynaklandığının açıkça ortaya konulacağı yeni bir rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, Ankara 5. İdare Mahkemesi'nin 04/02/2016 tarih ve E:2013/326, K:2016/428 sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20/12/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

KARARI YAZDIR


Aşağıdaki arama terimleri ile ilgili kararlara etiketlere tıklayarak ulaşabilirsiniz :
doğum engelli tazminat muayene hizmet kusuru kusur
Bu kararı Favorilerinize Eklemek için giriş yapın veya üye olun

Bu kategorideki diğer İçtihatlardan bazıları