ArabicAzerbaijaniEnglishFrenchGermanRussianSpanishTurkish

Allah Belasını Versin Sözü - Hakaret - Beddua

14-07-2021 - 418

Allah Belasını Versin Sözü - Hakaret - Beddua


Bu kararı Favorilerinize Eklemek veya Kopyalayabilmek için giriş yapın veya üye olun
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
2020/180
2021/97
2021-03-11





Sanık ...'nin görevi yaptırmamak için direnme suçundan TCK'nın 265/1. maddesi uyarınca 2 yıl hapis cezası; kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan TCK'nın 125/1-3-a maddeleri uyarınca 1yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve her iki suçtan TCK'nın 53. maddesi uyarınca hak yoksunluğuna ilişkin İzmir 13. Aliye Ceza Mahkemesince verilen 14.02.2012 tarihli ve 307-45 sayılı hükümlerin sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 26.06.2013 tarih ve 11926-7262 sayı ile;

"Görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret suçlarından, 5237 sayılı TCK'nın 61. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken söz konusu maddenin 1. fıkrasında yedi bent hâlinde sayılan hususlarla aynı Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasındaki 'suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur' şeklindeki yasal düzenlemeler ile dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek şekilde ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle ilgili kanun maddesindeki cezanın alt ve üst sınırları arasında takdir hakkının kullanılması zorunluluğuna uyulmayarak, olayın oluş biçimine ve dosya içeriğine uygun olmayan gerekçelerle, sanığın eylemine karşılık hak ve orantılılık kuralları gözetilmeden temel cezaların asgari hadden uzaklaşılarak belirlenmesi,

Hakaret eylemini aleniyet bulunan mahallede gerçekleştiren sanık hakkında TCK’nın 125/4. maddesinin uygulanmaması" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise 09.06.2014 tarih ve 717-341 sayı ile;

"...Suç tarihinde katılan ... ...'ın stajyer olarak görev yaptığı, müşteki ...'ın ise İzmir 17. İcra Müdürlüğünde icra memuru olarak görev yaptığı, sanık ...'nin borcundan dolayı İzmir 17. İcra Müdürlüğünün 2010/15923 takip dosyası üzerinde aleyhine icra takibi yapıldığı, stajyer avukat ... ve icra memuru ...'ın suç yeri adresine haciz işlemi yapmak üzere polis eşliğinde gittikleri, kapıyı borçlu sanık ...'nin açtığı, icra memurunun geliş amaçlarını açıkladıkları, haciz ve muhafaza yapacaklarını söylediği, sanık ...'nin borcu ödemeyeceğini belirttiği ve kapıyı kapattığı, katılan ... ...'a hitaben 'Buradan hiç bir şekilde eşya çıkartamazsınız, benim eşim hastadır, ölümüne sebep olursunuz' dediği, mahallede kalabalığın toplandığı, sanığın pencereyi açarak icra memurunun ve toplanan kalabalığın önünde ...'a hitaben tekrar 'Avukat benim eşime bir şey olursa seni yaşatmam, bir sana bir kendi kafama sıkarım, buradan mal çıkartamazsınız, bu kapı açılırsa senin için kötü şeyler olacak' 'Avukat vicdana gel, vicdansız, Allah belanı versin' dediği ve sanık ...'in yine ...'a ve icra memuruna hitaben 'İyi ki polis memurları burada, yoksa hepinizi ağaca bağlardım, buradan gidin, yoksa çok kötü şeyler olacak' dediği, kendisine durumun icra memuru tarafından tekrar tekrar anlatılmasına rağmen cebir ve tehditlerini sürdürmeye devam ettiği, kapıyı kapatarak cebir ve tehdit ile icra memurunun görevini yapmasını engellediği, çilingir çağrıldığı, sanık ...'in kapıyı kilitlemesi nedeni ile çilingir tarafından kapının açılamadığı, bu nedenle icra memurunun haciz işlemini gerçekleştiremediği, taahhüt alarak haciz mahallinden ayrılmak zorunda kaldıkları ve sanık ...'nin bu şekilde görevli memur sayılan icra memuruna karşı görevini yapmasını engellemek amacı ile cebir ve tehdit ile görevini yaptırmamak sureti ile direnme suçunu ve yine görevli stajyer avukat ...'a karşı görevinden dolayı hakaret suçunu işlediği iddia, savunma, tanık...'ın beyanı, tanık...'un beyanı ve Menderes ...'ın hazırlık beyanı ile haciz tutanağından anlaşıldığından sanık ...'nin müsnet suçlardan ayrı ayrı cezalandırılması cihetine gidilmiştir.

Sanık ... hakkında suçun işleniş biçimi, suçun işlenilmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, zararın ve tehlikenin ağırlığı ve kastın ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki gibi hususlar ile duruşmada izlenen kişiliğine göre cezanın üzerinde etkili olacağı da nazara alınarak 5237 sayılı Kanun'un 61. maddesi gereğince iki sınır arasındaki temel cezanın takdiren ve teşdiden tayini cihetine gidilmiştir.

Mahkememizin önceki kararı usul ve yasaya uygun olduğundan, her iki suçtan verilen cezalar TCK'nın 265. maddesinde bulunan kriterlere uygun bulunduğundan, sanık görevli icra memuruna ve görevli stajer avukata 'İyi ki polis memurları burada, yoksa hepinizi ağaca bağlardım, buradan gidin, yoksa çok kötü şeyler olacak' deme cesaretini dahi gösterebildiğinden, her iki suçtan takdiren ve teşdiden verilen cezaların sanık üzerinde etkili ve caydırıcı olacağı, sanığın ancak bu şekilde islah edilebileceği anlaşıldığından, bozma ilamının asgari hadden uzaklaşmasına ilişkin bölümünde ısrar edidiği gibi, hakaret eyleminin evin içinde gerçekleştirildiği, aleni yerde gerçekleştirilmediği" gerekçesiyle direnerek, sanığın önceki hükümler gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükümlerin de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.03.2017 tarihli ve 288331 sayılı "Onama" istekli tebliğnamesiyle dosyanın gönderildiği Yargıtay 18. Ceza Dairesince 27.03.2019 tarihli ve 2240-5971 sayılı görevsizlik kararı ile dosya Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmiş, inceleme yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince 02.03.2020 tarih ve 3861-9703 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

İnceleme dışı sanık... hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan verilen beraat hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret suçlarından verilen mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

Yerel Mahkemece,

Sanık hakkında hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarında temel cezalar tayin edilirken alt sınırdan uzaklaşılmasının isabetli olup olmadığının,

Hakaret suçunda aleniyet unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin,

Belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle hakaret suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya içeriğinden;

04.2011 tarihli haciz tutanağına göre; İzmir 17. İcra Müdürlüğünün 2010/15923 esas sayılı dosyasında borçlunun ..., alacaklının ..., vekilinin ... olduğu, borçlunun adresine yetki belgesi olan Avukat ... ile polis memuru eşliğinde gelindiği, borçlunun borcu ödeyecek durumunun olmadığını söylemesi üzerine alacaklı vekilinin haciz talep ettiği, içeri girmek istenildiğinde borçlu ...’nin kapıyı üzerlerine kapatarak “Buradan bir şey alamazsınız” dediği, polis merkezinden takviye kuvvet ile çilingir çağrıldığı, söz konusu adrese dosyanın diğer borçlusu olan...’nin geldiği, kapının çilingir tarafında da açılamadığı, borçlunun evin camını açıp alacaklı vekiline “Karıma bir şey olursa seni yaşatmam, vicdana gel” dediği, ... ...’nin de “Burada polis memurları olmasaydı hepinizi ağaca bağlardım, buradan mal çıkaramazsınız, olaylar çıkar” dediği, ... ...’nin borç karşılığında taahhüt verdiği,

Anlaşılmaktadır.

Mağdur ... ... Kollukta; Avukat ...’ın yanında avukatlık stajını yaptığını, borçlunun adresine icra memuru, iki polis memuru ve aynı büroda çalışan tanık Menderes ile birlikte gittiklerini, sanığın borcu ödeyemeyeceğini söylemesi üzerine muhafaza işlemine geçilmesini talep edince sanığın kapıyı kapatıp “Buradan eşya çıkaramazsınız, benim eşim hastadır, ölümüne sebep olursunuz”, pencereyi açarak da “Avukat, benim eşime bir şey olursa seni yaşatmam bir sana bir kendi kafama sıkarım, buradan mal çıkaramazsınız, bu kapı açılırsa senin için çok kötü şeyler olur, vicdana gel, vicdansız, Allah belanı versin” dediğini, inceleme dışı sanık ...’in de “İyi ki polis memurları burada, yoksa hepinizi ağaca bağlardım, burdan gidin yoksa çok kötü şeyler olacak” dediğini, çağrılan çilingirin kapıyı açamadığını ve muhafaza işlemi yapılamadığını, taahhüt alarak ayrıldıklarını,

Mahkemede önceki beyanından farklı olarak; sanığın kendisine “İyi ki polis memurları burada, yoksa hepinizi ağaca bağlardım, buradan gidin yoksa çok kötü şeyler olacak” dediğini, sanığa geliş sebeplerini anlatmaya çalıştıklarını ancak sanığın tehdit etmeye devam ettiğini, kolluk beyanında inceleme dışı sanık ... tarafından söylendiğini belirttiği ifadeleri aslında sanığın söylediğini,

Mağdur ... Kollukta; icra memuru olduğunu, borçlu olan sanığın adresine alacaklı vekilinin yetki belgesi verdiği stajyer Avukat ... ile birlikte iki polis memuru ve Avukatın bürosunda çalışan tanık Menderes ile birlikte gittiklerini, sanığın borcu ödeyemeyeceğini söylediğini, mağdur ...’in eşyaların muhafaza altına alınmasını talep etmesi üzerine sanığın kapıyı kapatarak “Buradan hiçbir eşya çıkaramazsınız, eşim hasta ölümüne sebep olursunuz” dediğini, çağrılan çilingirin sürgüsü içeriden çekilen kapıyı açamadığını, olay yerine sonradan inceleme dışı sanık ...’in geldiğini, sanığın evin penceresinden bağırarak “Avukat, karıma bir şey olsun kendimi de keserim seni de keserim, seni yaşatmam, buradan mal alamazsınız” dediğini, inceleme dışı sanığın borcu ödemede konusunda taahhütte bulunduğunu,

Mahkemede önceki beyanından farklı olarak; sanığın mağdur ...’e ''Buradan hiçbir şekilde eşya çıkartamazsınız, benim eşim hastadır ölümüne sebep olursunuz” dediğini, yine mağdur ...’e ''Avukat benim eşime bir şey olursa seni yaşatmam, bir sana bir kendi kafama sıkarım, buradan mal çıkartamazsınız, bu kapı açılırsa senin için kötü şeyler olacak" ve ''Vicdana gel, vicdansız Allah belanı versin”, ayrıca ''İyi ki polis memurları burada yoksa hepinizi ağaca bağlardım buradan gidin kötü şeyler olacak” dediğini, şikâyetçi olmadığını,

Tanık ... Kollukta; iş takipçiliği yaptığını, olay günü icra memuru ve alacaklı vekili ile birlikte borçlu olan sanığın evine gittiklerini, icra memurunun borcun ödenmemesi hâlinde haciz işlemi yapılacağını sanığa söylemesi üzerine sanığın “Benim ikametgâhımdam kimse mal çıkaramaz, iyi ki polis memurları var yoksa sizi ağaca bağlar, yapacağımı yaparım” dediğini, olay yerine gelen inceleme dışı sanık ...’in de bağırmaya başladığını, avukat ve icra memuru ile birlikte dışarıya çıktıklarında sanığın evin kapısını içeriden kilitleyerek “Hiç bir Allah’ın kulu buradan eşya çıkaramaz, Avukat hanım vicdana gel, Allah belanı versin, benim karıma bir şey olursa seni de keserim kendimi de” dediğini, inceleme dışı sanık ...’in getirdiği 500 TL ile ödeme yapması üzerine haczin durdurulduğunu,

Tanıklar... ve ... Mahkemede benzer nitelikli beynlarında; suç tarihinde görevli polis memuru olarak haciz mahallinde bulunduklarını, mağdur ...’in sanığa borcunu ödeyip ödemeyeceğini sorması üzerine sanığın ödeyemeyeceğini söylemesi üzerine mağdur ...’in muhafaza işlemi yapılmasını talep ettiğini, işleme geçilirken sanığın kapıyı kapatarak “Buradan hiçbir şekilde eşya çıkaramazsınız, benim eşim hastadır, ölümüne sebep olursunuz” dediğini, daha sonra pencereyi açarak orada toplanan mahallelinin ve icra memurunun önünde mağdur ...’e “Benim eşime bir şey olursa seni yaşatmam, bir sana bir kendi kafama sıkarım, buradan mal çıkartamazsınız, bu kapı açılırsa senin için çok kötü şeyler olacak, avukat vicdana gel, vicdansız, Allah belanı versin” dediğini ve ayrıca sanığın mağdur ...’e “İyi ki polis memurları burada, yoksa hepinizi ağaca bağlardım, buradan gidin yoksa çok kötü şeyler olacak” dediğini, mağdur ...’in muhafaza işlemini gerçekleştiremediğini, inceleme dışı sanık ...’in belli bir miktar ödemeyi taahhüt ettiğini, kapının sürgüsünü sanık tarafından çekildiğinden çilingirin kapıyı açamadığını, mağdur ...’in taahhüt alıp haciz mahallinden ayrıldığını,

İnceleme dışı sanık... aşamalarda; kardeşi olan sanık ...’in arayıp icra memurunun eve geldiğini ve haciz işlemi yapmak istediklerini söylemesi üzerine eve gittiğinde kendi borcundan dolayı icra memuru ve beraberindeki şahısların evde bulunduğunu, evden eşya çıkarmamalarını istemeleri üzerine 1.000 TL taahhütte bulunulması gerektiğinin söylendiğini, yanında o kadar para olmadığını, ayın başında istenen parayı verebileceğine dair teklifinin alacaklı vekili tarafından kabul edilmediğini, içeri girmemeleri için kapıyı kapattığını, daha sonra 500 TL verme teklifinin alacaklı vekili tarafından kabul edildiğini, suçlamayı kabul etmediğini,

Beyan etmişlerdir.

Sanık ... Kollukta; borcundan dolayı evine icra memuru, polis memurları ve alacaklı vekilinin geldiğini, avukatın haciz işlemi yapılacağını söylemesi üzerine 500 TL taahhüt vermeyi teklif ettiğini, teklifinin kabul edilmediğini, 1.000 TL’yi vermemesi hâlinde eşyalarının haczedileceğinin söylenmesi üzerine abisi olan inceleme dışı sanık ...’i aradığını ve eşyaları almamaları için kapıyı kapattığını, eşinin hasta olması nedeniyle avukata “Biraz vicdanlı ol, bak eşim ölmek üzere bizi mağdur etme, eğer karıma bir şey olursa kendimi keserim, kimseyi yaşatmam” dediğini, suçlamayı kabul etmediğini,

Mahkemede önceki beyanına ilave olarak; eşinin sara hastası olduğunu, olay günü de hastaneye eşini götüreceği sırada haciz işlemi için eve gelen avukata “Vicdanlı ol, insaflı ol” dediğini, içeri girip kapıyı kapatınca avukatın haciz yapamadığını,

Savunmuştur.

Uyuşmazlık konularının sırayla değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.

1)Hakaret suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı hususunun değerlendirilmesinde;

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Hakaret” başlıklı 125. maddesi;

“(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.

(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

(3) Hakaret suçunun;

a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,

b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,

c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,

İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz

(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.

(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Bu düzenleme ile 765 sayılı TCK'dan farklı olarak hakaret ve sövme ayrımı kaldırılmış, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek hakaret suçunu oluşturan seçimlik hareketler olarak belirlenmiştir (Mahmut Koca- İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.430) .

Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir.

Eleştiri ise herhangi bir kişiyi, eseri, olayı veya konuyu enine, boyuna, derinlemesine her yönüyle incelemek, belli kriterlere göre ölçmek, değerlendirmek, doğru ve yanlış yanlarını sergilemek amacıyla ortaya konulan görüş ve düşüncelerdir. Genelde beğenmemek, kusur bulmak olarak kabul görmekte ise de eleştirinin bir amacının da konuyu anlaşılır kılmak, sonuç çıkarmak ve toplumu yönlendirmek olduğunda kuşku yoktur.

Her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövme fiilini oluşturması gerekmektedir.

Kamu görevlilerinin, görevlerini yerine getirirken fonksiyonlarını etkilemeyi ve saygınlıklarına zarar vermeyi amaçlayan aşağılayıcı saldırılara karşı korunmaları zorunlu olmakla birlikte, demokratik bir hukuk devletinde, kamu görevini üstlenenleri denetlemek, faaliyetlerini değerlendirmek ve eleştirmek de kaynağını Anayasadan alan düşünceyi açıklama özgürlüğünün sonucudur. Eleştirinin sert bir üslupla yapılması, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgu ise de eleştiri yapılırken görüş açıklama niteliğinde bulunmayan, küçültücü, aşağılayıcı ifadeler kullanılmamalı, düşünceyi açıklama sınırları içinde kalınmalıdır.

AİHM’e göre, öncelikle ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Zira olgu isnadı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi dahi ifade özgürlüğüne müdahale sayılabilecektir. Yargılamaya konu olan ifadeler eğer bir değer yargısı içermekte ve somut bir olgu isnadından bahsedilemeyecekse, değer yargılarını destekleyecek "yeterli bir altyapı"nın mevcut olup olmadığı AİHM tarafından göz önünde bulundurulmaktadır. Zira değer yargılarının dahi belli düzeyde olgusal temel içermesi gerektiği kabul edilmektedir. Öte yandan, hiçbir veriye dayanmayan ve hiçbir altyapısı bulunmayan bir değer yargısı AİHM tarafından da ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kabul görmemektedir.

Olgu isnadı içeren ifadeler konusunda ise en azından ilk bakışta güvenilir görünen delil sunulması gerektiği kabul edilmektedir. Elbette ki, bu deliller sunulamadığı takdirde, AİHM, iddiaların gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemektedir.

Öte yandan, Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde beddua; "Birinin kötü duruma düşmesini gönülden isteme, bir kimse için kötü dilekte bulunma, kötü dua, ilenme, ilenç",

Bela ise; "İçinden çıkılması güç sakıncalı durum, büyük zarar ve sıkıntıya yol açan olay veya kimse, hak edilen ceza" şeklinde tanımlanmıştır.

Bir kimsenin zarar ve sıkıntıya düşmesini yaratıcıdan dileme mahiyetindeki sözlerin açıkça, kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını içermediği veya sövmek fiilini oluşturmadığı takdirde hakaret olarak kabulü mümkün bulunmamaktadır.

Nitekim Ceza Genel Kurulu kararlarında da; “Allah belanı versin” sözlerinin beddua niteliğinde, nezaket dışı, kaba ve rahatsız edici bir söz olduğuna işaret edilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;

Hakkında icra takibi yürütülen sanık hakkında haciz işlemi yapılmak üzere icra memuru mağdur ..., alacaklı vekilinin yetki belgesi verdiği stajyer avukat mağdur ... ve aynı büroda çalışan tanık Menderes’in polis memurları olan tanıklar ... ve... eşliğinde sanığın evine gittikleri, sanığın borcu ödeyemeyeceğini söylemesi üzerine alacaklı vekili olan mağdur ...'in haciz ve muhafaza işlemi yapılmasını talep ettiği, sanığın kapıyı kapattıktan sonra pencereyi açarak toplanan kalabalığın önünde mağdur ...'e "Buradan hiç bir şekilde eşya çıkartamazsınız, benim eşim hastadır ölümüne sebep olursunuz” dediği, devamında da “Avukat benim eşime bir şey olursa seni yaşatmam, bir sana bir kendi kafama sıkarım, bu kapı açılırsa çok kötü şeyler olur, avukat vicdana gel, vicdansız, Allah belanı versin, iyi ki polis memurları burada, yoksa hepinizi ağaca bağlardım, burdan gidin, yoksa çok kötü şeyler olacak" şeklinde sözler söyleyerek haciz yapılmasını engelleyip hakaret suçunu da işlediği kabul edilen olayda sanığın “Vicdana gel, vicdansız, Allah belanı versin” şeklindeki sözlerinden “vicdansız” kelimesinin, sanığın eşinin hasta olduğunu ve bu nedenle haciz işlemi yapılmasını istemediğini de ifade ettiği göz önünde bulundurulduğunda bu sözün söylendiği yer, zaman ve bağlamı gözetildiğinde, gelişen olaylar içerisinde sarf edildiği, ifadenin rahatsız edici ve ağır eleştiri tarzında olması, “Allah belasını versin” şeklindeki ifadesinin beddua niteliğinde, nezaket dışı, kaba ve rahatsız edici sözler olmakla birlikte sanığın sarf ettiği sözlerin mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadı içermemesi ve sövme fiilini de oluşturmaması nedeniyle hakaret suçunun kanuni unsurlarının gerçekleşmediği kabul edilmelidir.

Bu itibarla; Yerel Mahkemenin sanığın hakaret suçundan cezalandırılmasına ilişkin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Ulaşılan bu sonuç karşısında; hakaret suçunda aleniyet unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediğine ve hakaret suçunda temel ceza tayin edilirken alt sınırdan uzaklaşılmasının isabetli olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık konuları tartışılmamıştır.

2) Sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçunda temel cezanın tayin edilirken alt sınırdan uzaklaşılmasının isabetli olup olmadığının değerlendirilmesinde;

Yerel Mahkemece, gerekçe kısmında “suçun işleniş biçimi, suçun işlenilmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, zararın ve tehlikenin ağırlığı ve kastın ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki gibi” ve “sanık görevli icra memuruna ve görevli stajyer avukata 'iyi ki polis memurları burada, yoksa hepinizi ağaca bağlardım, buradan gidin, yoksa çok kötü şeyler olacak’ deme cesaretini dahi gösterebildiğinden, her iki suçtan takdiren teşdiden verilen cezaların sanık üzerinde etkili ve caydırıcı olacağı anlaşıldığından, sanığın ancak bu şekilde ıslah edilebileceği” denilmek suretiyle, hüküm kısmında ise "amacı, kişiliği ve sosyal durumu" gerekçe gösterilmek suretiyle sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan TCK'nın 265/1. maddesi uyarınca temel ceza alt sınırdan uzaklaşılarak 2 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği,

Anlaşılmaktadır.

Sanığın işlediği TCK’nın 265. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen görevi yaptırmamak için direnme suçu, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasını gerektirecek şekilde yaptırıma bağlanmış, temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler ise TCK'nın 61. maddesinin birinci fıkrasında;

“(1) Hâkim, somut olayda;

a) Suçun işleniş biçimini,

b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,

c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,

d) Suçun konusunun önem ve değerini,

e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,

f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,

g) Failin güttüğü amaç ve saiki,

Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.” şeklinde düzenlenmiştir.

5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki; “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır.

Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, TCK’nın 61. maddesinin 1. fıkrasına uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır.

Türk Ceza Kanunu'nda suçlar için çoğunlukla sabit cezalar öngörülmemiş, alt ve üst sınırlar gösterilerek, bu sınırlar arasından hâkime temel cezayı belirleme yetkisi verilmiştir. Basamaklı ceza öngören suçlarda, iki sınır arasında cezayı belirleme konusundaki takdir yetkisi her somut olayın özelliğine göre kanunun genel amacı ve felsefesi gözetilerek 5237 sayılı TCK'nın 61. maddesinde sıralanan ölçütlere göre kullanılır (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. Baskı, s.530).

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Ön soruna ilişkin uyuşmazlıkta anlatıldığı üzere; hakkında yapılan haciz işlemini engellemek için avukat olan mağdur ...'i tehdit etmek suretiyle görevi yaptırmamak için direnme suçunu işleyen sanık hakkında Yerel Mahkemece temel cezanın tayini sırasında gerekçe kısmında “suçun işleniş biçimi, suçun işlenilmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, zararın ve tehlikenin ağırlığı ve kastın ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki gibi” nedenlerle, hüküm kısmında ise “amacı, kişiliği ve sosyal durumu" göz önünde bulundurularak temel ceza 2 yıl olarak belirlenmiş ise de, TCK'nın 265. maddesi uyarınca temel cezanın altı aydan üç yıla kadar hapis cezasını gerektirecek şekilde yaptırıma bağlandığı dikkate alındığında, temel cezanın belirlenmesi sırasında hüküm kısmında yer alan “kişiliği ve sosyal durumu” ibarelerinin TCK’nın 61. maddesinin birinci fıkrasında yedi bent hâlinde sayılan kanun koyucunun aradığı anlamda gerekçeler olmayıp yasal olmadığı, suçun işleniş biçimi, sanığın kastının ağılığı ve güttüğü amaç dikkate alınarak temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak verilmesi gerekmekte ise de TCK'nın 3. maddesi uyarınca hükmolunan ceza ile işlenen fiil arasında orantı bulunması gerektiği, hüküm kısmında yer alan sanığın “amacı” şeklinde gösterilen sebep ile gerekçe kısmında gösterilen diğer nedenlerle temel cezanın alt sınırdan fazlasıyla ayrılarak 2 yıl hapis cezası olarak tayin edilmesinin oluşa ve dosya kapsamına uygun, adalet, hak ve nesafet kuralları ve orantılılık ilkesiyle bağdaşacak şekilde ve isabetli olmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yerel Mahkemenin sanığın görevi yaptırmamak için direnme suçundan cezalandırılmasına ilişkin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçunda temel ceza tayin edilirken alt sınırdan uzaklaşmasının isabetli olduğu" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 09.06.2014 tarihli ve 717-341 sayılı direnme kararına konu hükümlerinin, sanık hakkında hakaret suçunun unsurlarının oluşmaması ve görevi yaptırmamak için direnme suçunda temel ceza tayin edilirken alt sınırdan fazlasıyla uzaklaşılması isabetsizliklerinden BOZULMASINA,

Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 11.03.2021 tarihinde yapılan müzakerede ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu yönünden oy birliğiyle, ikinci uyuşmazlık konusu yönünden oy çokluğuyla karar verildi.

KARARI YAZDIR


Aşağıdaki arama terimleri ile ilgili kararlara etiketlere tıklayarak ulaşabilirsiniz :
görevi yaptırmamak için direnme hakaret beddua
Bu kararı Favorilerinize Eklemek için giriş yapın veya üye olun

Bu kategorideki diğer İçtihatlardan bazıları