Yoksulluk Nafakasının Kaldırılması Davası Hakkında Duruşma Açılmaksızın Dosya Üzerinden Karar Verilebilir Mi?
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No : 2019/361
Karar No : 2021/51
Karar Tarihi : 2021-02-09





MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi

Taraflar arasındaki “yoksulluk nafakasının kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 2. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalının Bakırköy 12. Aile Mahkemesinin 21.03.2014 tarihli kararı ile boşandığını, kararın 14.04.2014 tarihinde kesinleştiğini, boşanma kararıyla birlikte davalıya 950,00TL yoksulluk nafakası hükmedildiğini ancak davalının boşanma kararından sonra çalışmaya başladığını, aynı zamanda başka bir erkekle karı koca gibi yaşadığını, davalının adına kayıtlı taşınmazı olup kira ödemediğini, müvekkilinin ise kira ödediğini ileri sürerek davanın kabulü ile yoksulluk nafakasının kaldırılmasına, mümkün olmadığı takdirde azaltılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

Davalı davaya cevap vermemiştir.

Mahkeme Kararı:

Bakırköy 2. Asliye Aile Mahkemesinin 26.10.2015 tarihli ve 2015/668 E., 2015/651 K. sayılı kararı ile; tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve tüm dosya kapsamına göre davalının çalıştığı ve aylık 1.000,00TL kazandığı ve yoksulluktan çıktığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

Bakırköy 2. Aile Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 25.01.2017 tarihli ve 2016/10887 E., 2017/635 K. sayılı kararı ile;

“…Davacı vekili dilekçesinde, davalı ile Bakırköy 12. Aile Mahkemesinin 2013/727 Esas 2014/211 Karar sayılı kararı ile boşandıklarını, boşanma kararıyla birlikte davalı tarafa 950 TL yoksulluk nafakası bağlandığını, çocuklardan her birine de 100'er TL'den toplam 300 TL nafaka bağlandığını, davalının çalıştığını, aynı zamanda başka bir erkekle karı koca gibi yaşadığını belirterek, yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı süresinde cevap dilekçesi sunmamıştır.

Mahkemece, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu, davanın kabulüne, Bakırköy 12.Aile Mahkemesinin 2013/727 Esas 2014/211 Karar sayılı dosyası ile davalı için hükmedilen aylık 950 TL yoksulluk nafakasının kaldırılmasına, karar verilmiş, hüküm süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, yoksulluk nafakasının kaldırılması istemine ilişkin olup, basit yargılama usulüne tabidir. 6100 sayılı HMK'nun 'Ön İnceleme ve Tahkikat' başlıklı 320.maddesinde göre; ''(1) Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir. (2) Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder. Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulhe teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları, sulh olmadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır; tutanağın altı hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür. (3) Mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemlerinin yapılmasını yukarıdaki fıkrada belirtilen duruşma hariç, iki duruşmada tamamlar. Duruşmalar arasındaki süre bir aydan daha uzun olamaz. İşin niteliği gereği bilirkişi incelemesinin uzaması, istinabe yoluyla tahkikat işlemlerinin yürütülmesi gibi zorunlu hâllerde, hâkim gerekçesini belirterek bir aydan sonrası için de duruşma günü belirleyebilir ve ikiden fazla duruşma yapabilir.'' düzenlemesi ile basit yargılama usulünde öninceleme ve tahkikat aşamasının ne şekilde yapılması gerektiği belirtilmiştir.

Bu düzenlemeler yanında savunma hakkı aslen Anayasa ile de güvence altına alınmış haklardandır. Buna göre herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir (1982 Anayasası m. 36).

Karar tarihinde yürürlükte bulunan HMK'nın 27. maddesi hükmüne göre, davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; tarafların yargılama konusunda tam bilgi sahibi olmalarını, açıklama ve ispat hakkını eşit olarak kullanabilmelerini, yargı organlarının tarafların açıklamalarını dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermelerini zorunlu kılmaktadır.

Bu bağlamda hakim, tarafları dinlemeden, açıklama ve ispat hakkını kullanmaları için onları kanuna uygun biçimde duruşmaya davet etmeden karar veremez (YHGK. 2009/52 E., 2009/105 K.).

HMK'nın 297/1-c bendine göre mahkemelerin gerekçeli kararlarında, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi ile sabit görülen vakıalar ile bunlardan çıkarılan sonuçlar ve hukuki sebeplerin bulunması gerekir. Bunun için de tarafların duruşmaya davet edilip, dinlenmeleri gerekir.

Her ne kadar HMK'nın 320/1.maddesinde, taraflar duruşmaya davet edilmeden dosya üzerinden karar vereceği belirtilmiş ise de; bunun ancak ön inceleme aşamasında ve mümkün olan hallerde olduğu belirtilerek uygulama alanı dar bir çerçeve ile belirlenmiştir.

HMK'nın 137. ve 320. maddesinde; dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılacağı, ön incelemede dava şartlarının ve ilk itirazların inceleneceği, uyuşmazlık konularını tam olarak belirlenip, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemlerin yapılacağı, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onların sulhe teşvik edileceği düzenlenmiştir. Bu bağlamda, ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez. Dosya üzerinden karar verilmesi mümkün olan ön inceleme işlemleri, dava şartları ve ilk itirazlardır.

Dava şartları ve ilk itirazlarda eksiklik yoksa diğer ön inceleme işlemleri için duruşma açılmalıdır. Dava şartları ve ilk itirazlar dışında ön inceleme işlemlerinin duruşmalı olarak incelenmesi, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra gerekli görülmesi halinde tarafların tahkikat için duruşmaya davet edilerek davanın esasına yönelik karar verilmesi gerekir.

Tüm bu bilgiler ışığında somut olay irdelendiğinde; mahkemece, tensip zaptının taraflara, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden sonra ön inceleme duruşması yapılmadan, duruşma günü için taraflara davetiye çıkartılmadan dosya üzerinden ve davanın esasına yönelik karar verildiği, bu şekilde tarafların hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiği anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca mahkemece; dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşaması tamamlandıktan sonra, öncelikle dosya üzerinden dava şartları ve ilk itirazların incelenerek olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi; dosya üzerinden karar verilemeyen dava şartları ile ilk itirazlar hakkında karar verilmek ve diğer ön inceleme işlemlerini yapmak üzere tarafların ön inceleme duruşmasına davet edilmesi, ön inceleme duruşmasında gerekli usul işlemleri yapıldıktan sonra gerekli görülmesi halinde tahkikat duruşmasına geçilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, tüm bu hususlar göz ardı edilmek suretiyle tarafların hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilerek dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde yazılı şekilde talebin esasına yönelik karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.

O halde mahkemece yapılacak iş; yukarıda belirtilen esaslar ışığında ön inceleme duruşması için bir gün belirleyerek tarafları davet etmek, ardından duruşmada HMK'nın 140. ve devamı maddelerini uygulamak olmalıdır.

Bozma nedenine göre, davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Birinci Direnme Kararı:

Bakırköy 2. Aile Mahkemesinin 13.04.2017 tarihli ve 2017/296 E., 2017/222 K. sayılı kararı ile, nafaka davalarının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 316/1-ç maddesine göre basit yargılama usulüne tabi olduğu, basit yargılama usulüne tabi olan davalarda tarafların cevaba cevap ve ikinci cevap haklarının da bulunmadığı, davalının da davaya cevap vermediği, tarafların mali ve ekonomik durumları da araştırıldıktan, nüfus kayıtları da celp edildikten sonra tahkikatın tamamlandığı, HMK’nın 320/1 maddesi gereğince tarafların duruşmaya çağrılmadan dosya üzerinden karar verilmesinin mümkün olup olmadığının takdirinin mahkemeye ait olduğu, mahkemece duruşma açılmadan karar verilmesinin mümkün görüldüğü ve mevcut delillere göre bir karar verildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Birinci Direnme Kararının Temyizi:

Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu Kararı:

Hukuk Genel Kurulunun 15.11.2018 tarihli ve 2018/3-899 E., 2018/1726 K. sayılı kararı ile, “…Mahkemenin bozma ilamına uyma ya da direnme konusunu karara bağlamadan önce de bozma ilamını ve duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, 6217 sayılı Kanun’un 30'uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’ya eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)'nın 429'uncu maddesinin amir hükmü gereği zorunludur.

Nitekim, bozma kararı sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı HUMK’nın 429’uncu maddesinin ikinci fıkrasında “…Mahkeme, temyiz edenden 434'üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” hükmü öngörülmüştür.

Bu açık hüküm karşısında yerel mahkemenin Özel Dairece verilen bozma kararından sonra duruşma açarak tarafların beyanlarını almaksızın kendiliğinden ve dosya üzerinden direnme kararı vermesi açıkça usul ve yasaya aykırıdır. Bu durumda yasal düzenlemelere uygun şekilde oluşturulmuş bir direnme kararının varlığından söz edilemez.

Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.11.2017 tarih ve 2017/21-2509 E. 2017/1306 K.; 28.03.2018 tarih ve 2017/11-61 E. 2018/560 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

Mahkemece yapılacak iş; duruşma gününün 7201 sayılı Kanun ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte belirtilen hükümlere uygun olarak yöntemince tebliği ile taraf teşkilinin sağlanması ve ancak bu usulü eksiklik tamamlandıktan sonra bir karar vermekten ibarettir.

Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan nedenlerle ve salt bu usulü eksikliğe dayalı olarak direnme kararının bozulmasına, bozma nedenine göre davalı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir,…” gerekçesiyle direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

İkinci Direnme Kararı:

Bakırköy 2. Aile Mahkemesinin 26.02.2019 tarihli ve 2019/71 E., 2019/112 K. sayılı kararı ile, Hukuk Genel Kurulunca verilen bozma kararına uyulduktan sonra önceki direnme gerekçeleri yanında, HMK’nın 316 ve müteakip maddelerinin basit yargılama usulüne ilişkin esasları belirlediği ve HMK’nın 320. maddesinde de duruşma açılmadan karar verilebileceğinin hükme bağlandığı, bu hükme göre sadece dava şartları ve ilk itirazlarla sınırlı olarak duruşma açılmadan karar verilebileceğini ileri sürmenin mümkün olmadığı, bu maddenin 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na aykırı olduğu, adil yargılama, savunma, hukuki dinlenilme, kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılamaması ve karar verilememesi, açıklama ve ispat hakkı, silahların eşitliği ilkesi, taraf teşkilinin sağlanması gibi genel ve evrensel hukuk kurallarına uymadığı ve kaldırılması veya değiştirilmesi gerektiğinin ileri sürülebileceği ancak bunun HMK’nın 320. maddesine göre duruşma yapılamayacağına gerekçe olamayacağı, duruşma yapılmadan karar verilmesi durumunda hukukun bu evrensel kurallarının ihlâl edildiği düşüncesine katılmanın da mümkün olmadığı, davacının, dilekçesini istediği biçimde yazarak mahkemeye serbest iradesi ile getirdiği, kimlik tespiti de yapılarak kayda alındığı, karşı tarafa tebliğ edilerek davalının davadan haberdar edildiği, davalının da kendisine tanınan süre içinde serbestçe savunmasını ve delillerini bildirme, açıklama ve ispat hakkını kullanma imkânına kavuştuğu, böylece silahların eşitliği imkânının sağlandığı, duruşma açılmadan bu hakların kullanılmasının mümkün olmadığını ve duruşma açılmakla kişinin tüm bu haklara kavuşacağını iddia etmenin yerinde olmadığı, bu hakların kullanılmasının mutlaka duruşma ile sağlanacağı hususunun Özel Dairenin ve Hukuk Genel Kurulunun yorumu olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

İkinci Direnme Kararının Temyizi:

Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda basit yargılama usulüne tabi eldeki davada, HMK’nın 320. maddesi uyarınca; taraflar duruşmaya davet edilmeden dosya üzerinden karar verilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle basit yargılama usulünün özellikleri üzerinde durulmasında yarar vardır.

HMK'da iki temel yargılama usulü düzenlenmiştir. Bunlar; yazılı (m. 118-186) ve basit (m. 316-322) yargılama usulleridir. Davanın açıldığı mahkemeye veya uyuşmazlığın niteliğine göre uygulanacak yargılama usulü farklılık göstermektedir. Örneğin, asliye hukuk mahkemelerinde kural olarak yazılı yargılama usulü uygulanırken, sulh hukuk mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır.

HMK’nın “Basit yargılama usulüne tabi dava ve işler” başlıklı 316. maddesinin (g) bendi düzenlemesi uyarınca; “Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler” basit yargılama usulüne tabidir.

HMK’da yazılı yargılama usulü ayrıntılı olarak düzenlenmiş, basit yargılama usulü ise temel özellikleri ve farklı noktalarıyla belirtilmiş olup, hüküm bulunmayan hâllerde yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümlerin uygulanacağı ifade edilmiştir (m. 322/1).

Basit yargılama usulü, daha çabuk sonuçlandırılması gereken, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş daha basit, daha seri bir yargılama usulüdür.

Basit yargılama usulünde, dava ve davaya cevap verilmesi yazılı yargılama usulünde olduğu gibi dilekçe ile olur (m. 317/1). Ancak dava ve cevap dilekçeleri, yönetmelikte belirlenecek formun doldurulması suretiyle de verilebilir (m. 317/4). Burada amaç, basit işlerde avukat tutamayanlara kolaylık ve böyle bir durumda dahi dava ve cevap dilekçelerinin bir düzen içinde mahkemeye verilmesini sağlamak, ayrıca hak kayıplarının önüne geçmektir.

Basit yargılama usulünde cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, mahkeme duruma göre, bu sürede cevap dilekçesi verilmesi zor ise, bu süre içinde başvurulmak kaydıyla bir defaya mahsus olarak ve iki haftayı geçmeyecek ek bir süre verebilir (m. 317/2).

HMK'nın 317. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, basit yargılama usulünde, dava ve cevap dilekçesi dışında cevaba cevap (replik) ve ikinci cevap (düplik) dilekçesi verilemez. Bu çerçevede, taraflar dilekçeleriyle birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de, bunların bulunabilmesini sağlayacak bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadırlar. Dilekçe sayısı, bu usulde görülecek işlerin basit olması ve kısa sürede karara bağlanmasını sağlamak amacıyla sınırlandırıldığından, birer defa dilekçe vermek durumunda olan tarafların daha dikkatli davranmaları gerekmektedir.

Basit yargılama usulünde iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, yazılı yargılama usulünden farklı olarak dava açılmasıyla ve cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar (m. 319).

HMK’nın basit yargılama usulünde “Ön inceleme ve tahkikat” başlıklı 320. maddesi uyarınca; “Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir. Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder.”

Görüldüğü üzere, basit yargılama usulünde, yazılı yargılama usulünden farklı olarak ön inceleme ve tahkikat işlemleri de basitleştirilmiştir. Bu kapsamda eğer, dosya üzerinden karar verilmesi mümkünse (örneğin, geçici hukuki korumalarda), taraflar duruşmaya çağrılmadan sadece dilekçe ve delilleri dikkate alınarak karar verilebilir.

Buna göre; HMK'nın 320. maddesinin açık düzenlemesi karşısında mahkeme, basit yargılama usulüne tabi dava ve işlerde, dava şartları yoksa davayı usulden reddedebilir; ilk itirazlar hakkında ya da dilekçelere eklenen deliller yeterli görülürse davanın esası hakkında karar da verebilir. Dilekçeler aşamasının tamamlanmasından sonra, tarafların dilekçelerine ekledikleri ya da ilgili yerlerden getirtilmesini istedikleri delillerin toplanması ile mahkemece tarafların iddia ve savunmaları ile delilleri incelenmiş olacaktır. Bu nedenle ön inceleme duruşması yapılmadan dosya üzerinden, mevcut deliller ile dava şartları ve ilk itirazlardan başka, davanın esası hakkında da karar verilmesi mümkündür. Bu şekilde dosya üzerinden karar verildiğinde, taraflara dava ve cevap dilekçesinin tebliği ile bu dilekçelerinde bildirdikleri deliller toplanmış olacağından, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğinden de söz edilemeyecektir.

Yukarıda açıklandığı üzere, dosya üzerinden karar verilemiyorsa, bu durumda mahkeme ön inceleme yapar. Burada da, mahkeme dava şartları ve ilk itirazların varlığını inceleyerek, hak düşürücü süreler ve zamanaşımı süreleri hakkında tarafları dinler. Bundan sonra hâkim, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit ederek, tarafları sulhe teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları; sulh olmamışlarsa anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır ve tutanak hazır bulunanlarca imzalanır. Tahkikat bu tutanağa göre yürütülür (m. 320/2).

Yukarıda belirtilen ön incelemeden sonra mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikatın yürütülmesi için en fazla iki duruşmada yargılamayı tamamlamak zorundadır ve duruşmaların arası da en fazla bir ay olmalıdır (m. 320/3-c.l).

Basit yargılama usulünde tahkikat tamamlandıktan sonra, yazılı yargılama usulünde olduğu gibi sözlü yargılama için ayrı bir kesit öngörülmemiştir; bunun için ayrıca süre verilmez. Hâkim tahkikatın tamamlandığı duruşmada, tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini belirterek hükmünü tefhim eder (m. 321/1). Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.04.2018 tarihli ve 2017/13-1706 E., 2018/750 K. sayılı kararında aynı ilkelere işaret edilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece, tensip zaptı düzenlenerek, taraflara delillerini bildirmeleri yönünde ara kararı alındığı ve davanın taraflarına anılan bu tutanağın tebliğ edildiği, yine tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının araştırılarak dosyaya getirtildiği ve dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu taraflar duruşmaya davet edilmeden nihai kararın verildiği anlaşılmaktadır.

HMK'nın 320. maddesinin birinci fıkrasında, “mümkün olan hâllerde” taraflar duruşmaya davet edilmeksizin karar verileceği düzenlenmiş olup, mahkemece, resen delil toplanmakla, dosyada mevcut delillerin karar verilmesine yeterli görülmediğinin kabulü zorunludur. Bu durumda, dosya üzerinden karar verilebilmesi için “mümkün olan hâller” bulunmadığından, davalıya hukukî dinlenilme hakkı tanınmadan ve taraflar duruşmaya davet edilmeden karar verilmesi isabetsizdir.

Hâl böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

Bozma neden ve kapsamına göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 09.02.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.