Yasal Süreye Aykırı Yıllık İzin Uygulaması Haklı Fesih Hakkı Doğurur
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi
Esas No : 2017/2568
Karar No : 2019/1048
Karar Tarihi : 2019-05-08





 

DAVANIN KONUSU : Alacak (İşçi İle İşveren İlişkisinden Kaynaklanan)

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 09/05/2019

Yerel mahkemece verilen karar sonrasında istinaf başvurusu üzerine dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda:

DAVA:

Davacı vekili dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı A.... T.A.Ş.’nin çeşitli şubelerinde ve son olarak Gelibolu şubesinde Kobi Müşteri İlişkileri Yönetici Yardımcısı olarak 14.08.2006 – 30.10.2013 tarihleri arasında çalıştığını, bu tarihte ücret ve fazla çalışma ücretinin yasa ve sözleşmeye uygun olarak ödenmemesi, yıllık iznini yasaya uygun şekilde kullanmaması, ara dinlenme ve diğer yasal haklarını kullanamaması nedeniyle iş akdini feshettiğini ve haklarının ödenmesini ihtarla talep ettiğini, ancak davacının haklarının tam olarak ödenmediğini, davacının aylık ücretinin net 3.350,00 TL olup, günlük 8,00 TL yemek yardımının ücretin eki olduğunu, davacının haftada 5 gün 09:00 – 18:00 saatleri arasında, haftada 3 gün 21:00’e kadar, ayda 2 defa Cumartesi günleri de zorunlu mesai yapmak zorunda kaldığını, ancak fazla çalışma ücreti alamadığını, davacıdan fazla çalışma için muvafakat alınmadığını, yasal sınır olan 270 saat üzerinde çalışmaya zorlandığını, sadece son 1 yılda davacının 349 saat fazla çalışma yapmak zorunda bırakıldığını, davacıya ücret bordrosunda fazla mesai adı altında ücret ödendiği belirtilmişse de davacının yaptığı fazla çalışmaların karşılığının tam ödenmediğini, küçük bir kısmının ödendiğini, fazla çalışma sürelerine hafta sonu çalışmaları ve bazı hafta içi çalışmalarının eklenmediğini, davacının halen fazla çalışma alacağının mevcut olduğunu, örneğin ücret bordrosunda Mayıs 2013 dönemine ait fazla çalışması 14.50 saat görünmekte iken, gerçekte 33 saat fazla çalışma yaptığını, davacının işverene ait çalıştığı dönem boyunca yıllık izinlerini eksik kullandığını, kullanılmayan yıllık izinlerin ücretlerinin de ödenmediğini, ara dinlenme süresi de kullandırılmadığını iddia ederek kıdem tazminatı, fazla çalışma ücreti alacağı ve yıllık izin ücreti alacağının tahsilini talep ve dava etmiştir.

CEVAP:

Davalı vekili dilekçesinde özetle; Davalı vekili dosyaya sunduğu cevap dilekçesinde özetle, davacının 14.08.2006 tarihinde asistan olarak görev yapmaya başladığını, en son yönetici yardımcısı 2 olarak çalıştığını, davacı yana ödenen son brüt ücretin 2.470,00 TL olduğunu, davacının 30.10.2013 tarihinde bankaya ihtarname göndererek iş sözleşmesini feshettiğini, istifa etmek suretiyle görevden ayrılan personellere kıdem tazminatı ödenmesinin söz konusu olmadığını, davalı nezdinde zorla fazla mesai yaptırılmasının söz konusu olmadığını, banka sisteminde çalışanların kendi mesailerini kendilerinin sisteme kaydettiklerini, bu girilen fazla mesailerin daha sonra ücret dönemlerinde sistem tarafından toplanarak ücret belirlendiğini, davalı bankasının personele maaş ödemesi ile birlikte ödendiğini, davacının bordrolarını gördüğü ve incelediği halde ödemelere herhangi bir itirazda bulunmadığını, davacının fazla çalışma taleplerinin zamanaşımına uğradığını, Ekim 2013 tarihli bordrodan anlaşılacağı üzere davacı yana kullanmadığı yıllık izinlerine ilişkin olarak brüt 2.469,99 TL ücret ödenmiş olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR GEREKÇESİNİN ÖZETİ :

İlk Derece Mahkemesi tarafından; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararına karşı taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

İSTİNAF SEBEPLERİ:

Davacı vekilinin istinaf sebepleri;

Fazla mesai yapıldığına ilişkin kanıtların değerlendirilmeye alınmadığı,

Müvekkilinin yapmış olduğu fazla mesailerin şube müdürleri ve bölge yöneticisinin müdahaleleri ile her seferinde sisteme eksik işlendiği, müvekkilinin yapmış olduğu fazla mesainin gerçek kayıtları banka yöneticileri tarafından sisteme kaydedilmemiş olduğundan bu hususun tanıklar aracılığı ile ispat edilemediği,

Alınan bilirkişi raporlarında hesaplamaların muğlak rakamlar üzerinden yapıldığı, şeklindedir.

Davalı vekilinin istinaf sebepleri;

Davacı tarafın fazla mesai ve yıllık izin ücretlerinin ödenmediği iddiası ile istifa etmesi suretiyle iş akdini sonlandırdığı, mahkemece fazla mesai alacağı olmadığı tespit edilmesine rağmen kıdem tazminatına hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu,

Davacının yıllık izin alacaklarının iş akdinin davacı tarafından feshedilmesi üzerine ödendiği, ancak Müvekkili bankanın uygulamaları uyarınca talep edilen izinlerin kullandırıldığı, davacının talep ederek yıllık izinlerini kullanabilecekken kullanmadığı, bunun fesih sebebi olarak göstermesinin hakkın kötüye kullanılması olduğu,

Davacı tanıklarının davacı ile birlikte çalışma süresi olan tanıklar olmadığı, aynı bölgede çalışan ve bölge toplantılarında tanışan kişiler olduğu, tanıkların görgüye dayalı bilgileri olmadığı ,

Bu nedenlerle yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesi, şeklindedir.

DELİLLER:

SGK kayıtları, işyeri sicil dosyası ile tüm dosya kapsamıdır.

GEREKÇE :

Dava; iş sözleşmesinin işçi tarafından haklı olarak feshedildiği iddiasına dayalı tazminat ve işçilik alacaklarının tahsili talebine ilişkindir.

Taraf vekillerinin istinaf sebepleri açısından istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile bağlı ve sınırlı olarak dosya üzerinde yapılan incelemede;

Taraflar arasında, davacı işçinin fazla mesai yapıp yapmadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.

Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir.

İşçinin imzasını içermeyen bordrolarda fazla çalışma tahakkuku yer aldığında ve tahakkukta yer alan miktarların karşılığı banka hesabına ödendiğinde, tahakkuku aşan fazla çalışmalar her türlü delille ispatlanabilir. Tahakkuku aşan fazla çalışma hesaplandığında, bordrolarda yer alan fazla çalışma ödeme tutarları mahsup edilmelidir. Fazla çalışmanın yazılı delil ya da tanıkla ispatı imkan dahilindedir. İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez.(Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 03.04.2019, 2017/9283 Esas, 2019/7764 Karar)

Fazla çalışmanın belirlenmesinde 4857 sayılı İş Kanunu'nun 68. maddesi uyarınca ara dinlenme sürelerinin dikkate alınması gerekir.

Somut olayda, davalı tarafça ibraz edilen imzasız ücret bordrolarında her ay değişen miktarlarda fazla mesai tahakkuku yapıldığı ve karşılığının banka kanalı ile ödendiği görülmektedir. Yukarıda açıklandığı üzere son dönem yerleşik Yargıtay içtihatları gereğince işçinin imzasını içermeyen bordrolarda fazla çalışma tahakkuku yer aldığında ve tahakkukta yer alan miktarların karşılığı banka hesabına ödendiğinde, tahakkuku aşan fazla çalışmalar her türlü delille ispatlanabilir. Bu doğrultuda davacının bordro tahakkukundan daha çok fazla mesai yapıldığının tanık delili ile ispat edilmesi mümkün ise de; davacı tanıklarının davacı ile aynı şubede çalışmaları olmayıp görgüye dayanmayan soyut beyanları ispat için yeterli değildir. Her ne kadar davacı tarafça davacının yaptığı fazla mesaileri gösterir kayıtlar olduğunu belirterek bir kısım bilgisayar ekran çıktısı sunulmuş ise de bu kayıtlarda davalı tarafın imzası yoktur. Kaldı ki Mahkemece hükme esas alınan son hesap raporunda davalı tarafından sunulan ve davacının son işlem saatlerini gösterir kayıtlar esas alınarak davacının fazla çalışma süreleri tespit edilerek bordro tahakkukları mahsup edilmiş ve davacının fazla mesai alacağı olmadığı tespit edilmiştir. Bu açıklamalar çerçevesinde ilk derece mahkemesince fazla mesai alacak talebinin reddedilmesi yerinde olup davacı vekilinin bu husustaki istinaf başvurunun reddine karar vermek gerekmiştir.

Taraflar arasında çözülmesi gereken bir diğer uyuşmazlık ise davacının iş sözleşmesini haklı nedenle feshedip feshetmediği noktasında toplanmaktadır.

Dosya kapsamından davacının Gelibolu Noterliğinin 24.10.2013 tarih ve 8101 yevmiye nolu ihtarnamesi ile Temmuz 2012 tarihinden itibaren İş Kanunun kendisine tanıdığı hakların defalarca talep etmesine rağmen yerine getirilmediğini belirterek tüm haklarının ödenmesini talep ettiği, bilahere 30.10.2013 tarihli ihtarname ile daha önce talep etmesine rağmen haklarının ödenmediği, İş Kanunun işverene yüklediği ve özellikli kendisinin ve ailesinin bütünlüğünü korumaya yönelik taleplerinin dikkate alınmadığı, gün içerisinde kanunun tanıdığı mola sürelerinin kullandırılmadığı, yıllık izinlerinin 2006 yılından itibaren düzenli kullandırılmadığı, muvafakatı olmadığı halde fazla mesai yaptırılması, fazla mesai sürelerinin İş Kanunun belirlediği üst sınırların çok üzerinden uygulanması , fazla mesai ücretlerinin İş Kanununda belirlenen oranların çok altında eksik ödenmesi nedeniyle iş akdini haklı nedenle feshettiği anlaşılmaktadır.

Yıllık ücretli izin anayasal bir haktır. İşçi talep ettiğinde de yönetim hakkı kapsamında işverenin öngöreceği zamanda kullandırılması gerekir. Kullandırılmaması işçiye 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24/II. f maddesi uyarınca çalışma koşullarının uygulanmaması nedeni ile haklı fesih hakkı verir.

14/04/2016-6704 sayılı yasanın 16. maddesi ile yapılan değişiklik öncesi 4857 sayılı İş Kanunu’nun 56. Maddesinde ise :" Yıllık ücretli izin işveren tarafından bölünemez.

Bu iznin 53 üncü maddede gösterilen süreler içinde işveren tarafından sürekli bir şekilde verilmesi zorunludur.

Ancak, 53 üncü maddede öngörülen izin süreleri, tarafların anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere en çok üçe bölünebilir.

İşveren tarafından yıl içinde verilmiş bulunan diğer ücretli ve ücretsiz izinler veya dinlenme ve hastalık izinleri yıllık izne mahsup edilemez.

Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında izin süresine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz.

Yıllık ücretli izinleri işyerinin kurulu bulunduğu yerden başka bir yerde geçirecek olanlara istemde bulunmaları ve bu hususu belgelemeleri koşulu ile gidiş ve dönüşlerinde yolda geçecek süreleri karşılamak üzere işveren toplam dört güne kadar ücretsiz izin vermek zorundadır. İşveren, işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izinlerini gösterir izin kayıt belgesi tutmak zorundadır." düzenlemesine yer verilmiştir.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 60. maddesi ve izin yönetmeliği hükümlerine göre izin isteğinin bir ay önceden işverene bildirilmesi, işverenin işin durumuna göre izin dönemini belirleyeceği, kısaca izin verilmesi ve kullandırılmasının işverenin yönetim hakkı kapsamında olduğu açıktır. Ancak somut uyuşmazlıkta işverenin bu yönetim hakkını dürüstlük kuralına uygun kullanıp kullanmadığı konusunu irdelemek gerekir.

Somut olayda; davacı işçi tarafından haklı fesih sebebi olarak ileri sürülen diğer hususlar ispat edilememiş ise de; yukarıda belirtildiği üzere davacı taraf aynı zamanda haklı fesih nedeni olarak yıllık izinlerinin 2006 yılından itibaren düzenli olarak kullandırılmamasına da dayandırdığı anlaşılmaktadır.

4857 sayılı İş Kanunun fesih tarihinde yürürlükte olan 56/3 maddesinde aynı yasanın 53 üncü maddede öngörülen izin sürelerinin, tarafların anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere en çok üçe bölünebileceği düzenlenmesi yer verilmiştir.

Yukarıda açıklandığı üzere davacı fesih yazısında açıkça izinlerinin düzenli kullandırılmamasını fesih sebepleri arasında göstermiş olup yıllık izne hak kazanma tarihinde yürürlükte olan 4857 sayılı İş Kanunun 56/3 maddesi gereğince işverenin yıllık izinleri işçiye 53. madde çerçevesinde kesintisiz olarak kullandırması zorunludur. Yine ancak 56. madde kapsamında tarafların anlaşması halinde bir bölüm 10 günden aşağı olmamak üzere bölümler halinde kullandırılabilir. Davacının işyerindeki 14.08.2006-30.10.2013 tarihleri arasındaki çalışma süresi dikkate alındığında 4857 Sayılı Kanun'un 53. madde hükmüne göre toplam 110 gün yıllık izni hakkı olup davalı tarafın sunduğu özlük dosyasında göre davacı işçiye hizmet süresi boyunda toplam 46 gün izinin genel olarak 6 gün , bir kez 7 gün bir kez ise 9 gün süre ile kullandırıldığı görülmektedir. Davalının sunduğu deliller arasında işçinin 10 günden az yıllık izin kullanma talebini içerir herhangi bir belge bulunmamakta olup ispat yükü üzerinde olan davalı, davacının çalıştığı sürece yıllık izinlerini parça parça ve 10 günden aşağı sürelerde kullanma talebi olduğunu ispat edememiştir. Yapılan açıklamalar ışığında davalı işverenin yasal düzenlemeye aykırı yıllık izin kullandırılmasının davacı işçi yönünden haklı fesih sebebi olduğunu kabul etmek gerekir. Bu nedenle ilk derece mahkemesince kıdem tazminatına hükmedilmesi yerindedir.

Yapılan açıklamalar çerçevesinde; dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri ile kamu düzeni dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, buna göre taraf vekillerinin istinaf başvuru taleplerinin ayrı ayrı esastan reddine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri ile kamu düzeni dikkate alındığında İlk Derece Mahkemesi kararında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesi bakımından usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, taraf vekillerinin istinaf başvuru taleplerinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b.1 ve 355. maddeleri gereğince AYRI AYRI ESASTAN REDDİNE,

2-Harçlar kanunu uyarınca alınması gereken 1.715,65 TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 429,00 TL istinaf karar harcının mahsubu ile bakiye 1.286,65 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,

3-Harçlar kanunu uyarınca alınması gereken 44,40 TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 31.40 TL istinaf karar harcının mahsubu ile bakiye 13,00 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,

4-Davalı ve davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına,

5-Karar tebliğ ve harç tahsil işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,

Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 02/12/2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 5. maddesine göre miktar itibariyle KESİN olmak üzere 08/05/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.