Yargılama Sırasında Talep Edilen İhtiyati Haczin Şartları
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi
Esas No : 2021/253
Karar No : 2021/228
Karar Tarihi : 2021-02-18





 

MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

DAVA: Alacak - İhtiyati Haciz Talebi

Davacı vekili 23/06/2020 tarihli dilekçesi ile; geçici Hukuki Koruma tedbirlerinden olan ihtiyati hacizin, bu mümkün görülmediği takdirde ihtiyati tedbir kararı verilmesini, müvekkili hakkında adli yardım hükümlerinin uygulanması ve geçici hukuki koruma tedbirinin, davanın 17 yıldır sürmesi durumu da gözetilerek teminatsız verilmesini, öncelikle HMK'nun 125/1.maddesine dayalı seçimlik haklarının tazminat yönünde kullanılmış olması karşısında bugüne kadar birbirini doğrulayan Yargıtay Bozma kararları ile müvekkilinin alacağının saptanmış bulunması da gözönünde bulundurularak İİK'nun 257 ve devamı maddelerinde öngörülen ihtiyati haciz koşulları gerçekleştiğinden fazlaya dair haklar saklı tutularak şimdilik 25.488.270-TL'ye dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi de hesaplanıp eklenmek suretiyle oluşacak miktara yetecek kadar davalı ...'in gayrimenkul ve menkul malları ile 3.kişilerdeki hak ve alacakları üzerine ihtiyati haciz konulmasına, bu mümkün görülmediği takdirde ve şirket hisselerinin davalı ... uhdesinde bulunduğunun saptanması halinde adı geçen davalının dava konusu şirket ve diğer sahip olduğu tüm şirketler üzerindeki hisselerine ihtiyati tedbir konulmasına, müvekkilinin 17 yıldır devam eden dava nedeniyle tüm malını mülkünü kaybetmesi ve mali yönden zorda kalması gözetilerek ekte sunduğu belgeler de dikkate alınmak suretiyle adli yardım talebinin kabulü ile hukuki koruma tedbirlerinin teminatsız olarak verilmesine, Adli yardım talebi uygun görülmediği takdirde davanın 17 yıldır devam etmesi ve bu sürenin Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği üzere adil yargılama süresini aşmış bulunması nedeniyle ortada hak ihlali bulunduğundan "Talep edenin hakkına kavuşmadığı takdirde zaruret haline düşecek olmasının, durum ve koşulların gerektirmesi halinde teminattan muaf tutulmasının örnek olarak verilebileceği" ilkesinden hareketle somut olayın özelliği de gözetilmek suretiyle hukuki koruma talebinin teminatsız olarak kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı ... vekili 24/06/2020 tarihli cevap dilekçesi ile; davacı tarafın tutarsız ve boş, mantık dışı açıklamalarının yanında, mahkemeye hukuk dersi verir gibi, hukuk kitaplarından almış olduğu kararları ileri sürerek, huzurdaki davayla hiçbir dayanağı olmayan açıklamalarla birlikte tedbir talebinde bulunulduğunu, davacının müvekkili aleyhine birçok mahkemelerde dava açtığını, bu davalarda acizlik talep ettiğini, bir çok mahkemece davacının talebini reddettiğini, kabul edilen mahkemeler tarafından durum inceledikten sonra verdikleri adli yardım kararlarını iptal ettiklerini, davacı tarafın acizlik talebi red olduktan sonra, mahkemenin talep ettiği teminatı hiç çekinmeden nakden ödediğini, bu nedenlerle delil ve belgelere istinaden davacının ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir talebini reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 29/06/2020 tarih ve 2019/618 Esas sayılı ara kararında;"Gerek mahkememizce daha önce aynı talepler bakımından tesis olunan 30.05.2018 tarihli red kararı, gerek aynı nedenlere dayalı davacı talepleri, gerekse davalı tarafça sunulan karşı beyan ve tüm dosya kapsamına nazaran; dava süreci, davanın geldiği aşama; bozma sonrası dosyanın bu doğrultuda yeniden bilirkişiye tevdi edilmiş olması..."gerekçesi ile, Önceki red kararı ve tüm taraf beyanlarına nazaran yerinde görülmeyen ihtiyati haciz talebinin ve aynı nedenlerle ve keza daha önce adli yardım taleplerine dair verilen karar da dikkate alınarak yerinde görülmeyen adli yardım talebinin REDDİNE karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Yerel mahkemece Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin son bozma kararı üzerine yapılan 25/06/2020 tarihli duruşmada, taraf vekillerinin bozmaya karşı beyanları alındıktan sonra Yargıtay Bozma kararına uyulmasına, davacı lehine oluşan usulü kazanılmış hak ve davacının talep şekli gözetilerek hesap yapılmak üzere dosyanın önceki bilirkişi heyetine tevdiine ve ihtiyati haciz talebimizin reddine dair ara karar oluşturulduğu, Daha önce aynı talep bakımından tesis olunan 30/05/2018 tarihli red kararı, aynı nedenlere dayalı davacı talepleri ve davalı tarafça sunulan karşı beyan ve tüm dosya kapsamına nazaran; dava süreci, davanın geldiği aşama, bozma sonrası dosyanın bu doğrultuda yeniden bilirkişiye tevdi edilmiş olması, önceki ret kararı ve tüm taraf beyanlarına nazaran yerinde görülmeyen ihtiyati haciz talebinin reddine karar verildiğini, Kararın 2.fıkrasında, başvurulabilecek kanun yolu ve süresi açıklanırken "ihtiyati tedbir talebinin reddi bakımından" ifadesinin kullanılmasının maddi hataya dayandığını, Zira 1.fıkrada ihtiyati hacizden söz edilip 2.fıkrada ihtiyati tedbir ifadelerine yer verilmesi tamamen yazım hatası niteliğinde olduğunu, HMK'nın 304.maddesi; " hükümdeki yazım ve hesap hataları ile diğer benzeri hatalar, mahkemece re'sen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir. " şeklinde olduğunu, buna göre öncelikle yerel mahkemenin kararının 2.fıkrasındaki " ihtiyati tedbir" sözcüklerinin " ihtiyati haciz" olarak düzeltilmesini talep ettiklerini, İhtiyati haciz talebinin reddi ve red gerekçeleri yersiz olup usül ve yasaya uygun olmadığını, İhtiyati haciz talebi hakkında daha önce verilen karar kesin hüküm niteliğinde bir karar olmadığını, değişen koşullara göre her zaman geçici hukuki koruma tedbirleri yönünden yeniden talepte bulunulmasına engel bir yasal düzenleme bulunmadığını, Davalı ...'in yargılamanın devamı sırasında dava konusu şirket hisselerini 3.kişilere devrettiğini, bu hususun 04/12/2008 tarihli ticaret sicil gazetesi içeriğinden anlaşılmakta olduğunu, sonraki tarihli ekte sunulan ticaret sicil gazetelerinin incelenmesi sonucunda halen dahi adı geçen davalının dava konusu şirkette hissedar görülmediği tespit edildiğini, Nitekim bu sebeple müvekkilinin HMK'nın 125/1 -b maddesinde ön görülen seçimlik hakkını kullanarak talebini adı geçen davalıya karşı tazminata dönüştürdüğünü, Dava devam ederken davanın konusunu oluşturan şirket hisselerini 3.kişilere devreden bir kişinin bu davranışı bile tek başına müvekkilinin hakkına kavuşmasını engellemeye yönelik kötü niyetli bir davranış olup İİK'nun 257/2.maddesindeki koşulun gerçekleştiğini, Davalı ...'in müvekkilinin 50.000.000 USD harcayarak yaptırdığı ve şirketin mal varlığına dahil ettiği oteli de elden çıkarmak suretiyle şirket mal varlığında çok ciddi azalmaya yol açtığı ve şirket ile birlikte şirket hisselerini de değersizleştirdiğini, Hal böyle olunca Yargıtay'ın önceki bozma kararlarının adeta tekrarı niteliğindeki son bozma kararına da yerel mahkemece uyulmasından sonra davayı kaybedeceğini tahmin etmesi zor olmayan davalının elindeki tüm mal varlığını başkalarına devretme olasılığı çok yüksek olduğunu, Böyle bir durumda ise müvekkilinin davayı kazansa bile alacağını tahsil edemeyecek ve 17 yıllık hukuk mücadelesi boşa gideceğini, Geçici hukuki koruma tedbirlerinin amacı, kötü niyetli davranışlara engel olmak ve yargılamanın sonucunun tehlikeye girmesini önlemektir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20.12.2013 Tarih, 21-1791/1676 sayılı Kararında; "Davacının amacı para alacağı olan tazminatını güvence altına almaktır. İhtiyati haczin amacı sadece teminattır. Bu nedenle bir para alacağının korunması için ihtiyati tedbir yoluna değil ihtiyati haciz yoluna başvurulabileceği ilgili yasal düzenleme gereğidir. Davacı vekili hernekadar isteminde ihtiyati tedbir talep etmiş ise de davacının amacının para alacağını teminat altına almak olduğuna göre HMK'nun 33.maddesi gereğince uygulanacak hukuk normunun resen hakimce tespit edilmesi ve uygulanması ilkesi karşısında talep hakkında ihtiyati haciz hükümlerinin uygulanması ve bu hükümler çerçevesinde talebin değerlendirilmesi gereklidir. "demek suretiyle bu hususu açıkça vurguladığını, Dava süreci, davanın geldiği aşama ve dosyanın bozma sonrası bu doğrultuda yeniden bilirkişiye tevdi edilmiş olması gibi sebeplerin red sebebi olarak gösterilmesinin doğru olmadığını, aksine davanın 17 yıldır devam etmesi ve adil yargılama süresinin çok fazla aşılması nedeniyle müvekkilinin hak ihlaline maruz kalması ve gelinen aşamada birbirini doğrulayan Yargıtay Bozma kararları karşısında davalının davayı kaybedeceği endişesiyle mevcut mal varlığını da azaltması yönünde girişimlerde bulunması kuvvetle muhtemel olduğundan ihtiyati haciz talebinin kabulüne karar verilmesi, ileride oluşabilecek mağduriyetin önlenmesi açısından son derece önem arz etmekte olduğunu, Zira Anayasa Mahkemesi emsal nitelikteki bir çok kararında 17 yıldan daha az sürmüş olan davalarda bile davaların niteliğine göre 5 yıl, 4 yıl, 8 yıl, 15 yıl gibi sürelerin yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikme sayıldığı ve bu nedenlerle Anayasa'nın 36.maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılama hakkının ihlal edildiğini açıkça kabul ettiğini, (Anayasa Mahkemesinin 06/05/2015 tarih 2013/2225 başvuru nolu; 21/05/2015 tarih 2013/3689 başvuru nolu; 10/06/2015 tarih 2014/4106 başvuru nolu; 24/06/2015 tarih 2012/1281 başvuru nolu; 06/10/2015 tarih 2013/5926 başvuru nolu kararları)

Somut olayda ihtiyati haciz koşulları gerçekleştiğini, ihtiyati haczin İİK'nın 257. maddesinde düzenlendiğini, Davalı ...'in dava konusu şirket hisselerini yargılama sırasında 3.kişilere devretmesi üzerine müvekkilim HMK'nın 125/1-b maddesinde öngörülen seçimlik hakkını tazminat yönünde kullandığını, Bu durumda artık, mahkemece hisse iadesine karar verilemeyeceği, müvekkilinin seçimlik hakkını kullanması sonucunda önceki vekilleri vasıtasıyla verilen dilekçelerde de açıklandığı gibi iadeye konu payların ana sözleşme haline gelen 06.01.2003 tarihli protokolün 6. maddesinde belirtilen her bir pay 60.000-USD kabul edilerek iadesi gereken 49.977 payın 60.000-USD çarpan ile bulunacak karşılığı olan 2.988.600.000-USD'yi tazminat olarak isteme hakkı bulunmakla birlikte fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak şimdilik 25.488.270.00-TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari (avans) faiziyle birlikte tahsilinin talep edildiğini, Bu talebe konu miktarın hesaplanmasında ise, 13.03.2003 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanan ve şirketin yeni şekli, sermaye ve hisse senetlerinin nevi ile ilgili 6. maddedeki; " şirket sermayesi beher hisse 510.000.000-TL kıymetinde 200.000 hisseye ayrılmış 102.000.000.000-TL'sidir" hükmünde yer alan hisse bedeli esas alındığı, 49.977 hisse ile 510-TL rakamı çarpılarak 25.488.270-TL bulunduğunu, Ticaret Sicil Gazetelerinin incelenmesi sonucunda halen dahi davalı ...'in dava konusu şirkette hissedar görünmediği tespit edildiği, bu nedenle müvekkilinin HMK'nun 125/1.maddesinde öngörülen seçimlik hakkını kullanarak talebini tazminata dönüştürdüğünü, Belirtilen yasa hükmünün uygulanması için ıslaha gerek bulunmadığını, müvekkilinin sözü edilen yasa hükmüne göre talebini tazminata dönüştürdüğünden ve para alacaklarında hukuki koruma tedbiri olarak ihtiyati haciz istenebileceğinden öncelikle fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak talep edilen 25.488.270-TL'ye dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi de hesaplanıp eklenmek suretiyle bulunacak miktara yetecek kadar davalı ...'in tüm gayrimenkul ve menkul malları ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarına ihtiyati haciz konulmasını talep etme zorunluluğu doğduğunu, Müvekkilinin alacaklı olduğu hususu birbirini teyid eden Yargıtay Bozma kararları ile saptanmış olup İİK'nun 257 ve devamı maddelerinde öngörülen ihtiyati haciz koşulları somut olayda gerçekleştiğini, Müvekkilimin tazminat alacağı rehinle temin edilmediğini, müvekkilinin hak ettiği hisselere karşılık alabileceği tazminat miktarı yukarıda açıklandığı gibi fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla belirlenmiş olup bugün itibariyle dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi de hesaplanıp eklendiğinde 118.393.887,05 TL civarında bir tutara ulaştığını, Davalının bu tazminatı ödememek için mal kaçırma gayretinde olduğu öğrenildiği, İİK'nın 258.maddesi uyarınca ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için kesin ispat aranmayıp yaklaşık ispat kuralının uygulanacağını, somut olayda müvekkilinin alacağı birbirini doğrulayan ve mahkemece uyulan Yargıtay Bozma kararları karşısında yaklaşık ispatın da ötesinde kanıtlanmış durumda olduğunu, Hukuki koruma kararı verilirken bundan dolayı karşı tarafın ve 3.kişilerin uğrayacakları zararlar için kural olarak bir teminat alınmasına da karar verileceğini, ancak talep, resmi bir belgeye, başkaca bir kesin delile dayanıyor ya da durum ve koşullar gerektiriyorsa mahkeme gerekçesini açıkça belirterek teminat alınmamasına da karar verilebileceğini, Nitekim Yargıtay 14.Hukuk Dairesi'nin 13.10.2014 Tarih 6334/11071 sayılı kararında özetle; "HMK'nun 392/1.maddesine göre talep resmi belgeye, başkaca kesin bir delile dayanıyor, yahut durum ve koşullar gerektiriyorsa, mahkeme gerekçesini açıklamak şartıyla teminat alınmamasına da karar verebilir. Sakarya 1.İdare Mahkemesi'nin ve Danıştay 6.Dairesi'nin onama ilamına dayanarak talepte bulunulduğundan HMK'nun 392/1.maddesi uyarınca davacının teminat gösterme zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu durumda teminat gösterilmeksizin satışın durdurulmasının mümkün olduğu dikkate alınarak işin esasına yönelik inceleme yapılması gerekirken, yazılı şekilde davanın usulden reddi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir. "denilerek bu hususa değinildiğini, Talep edenin, hakkına kavuşmadığı takdirde zaruret haline düşecek olması, durum ve koşulların gerektirmesi halinde teminattan muaf tutulmaya örnek olarak verilebileceğini, (HMK Md.392/1).(Pekcanıtez Usul, Medeni Usul Hukuku Cilt III.15.Bası sh.2494.vd.) Somut olayda, davanın 17 yıldır devam etmesi ve bu şekildeki makul süreyi aşan davalarda Anayasa Mahkemesi'nin hak ihlali kararları vermesi gözetildiğinde durum ve koşulların teminat alınmaksızın hukuki koruma tedbiri kararı verilmesini gerektirdiği açıkça anlaşılmakta olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile yerel mahkemenin 25/06/2020 tarihli ara kararında yer alan ve 29/06/2020 tarihli gerekçeli kararında belirtilen sebeplerle ihtiyati haciz talebimizin reddine dair kararının kaldırılarak HMK'nun 125/1.maddesine dayalı seçimlik hakkı tazminat yönünde kullanılmış olması karşısında bugüne kadar birbirini doğrulayan Yargıtay Bozma kararları ile müvekkilinin alacağının saptanmış bulunması da gözönünde bulundurularak İİK'nun 257 ve devamı maddelerinde öngörülen ihtiyati haciz koşulları gerçekleştiğinden fazlaya dair haklar saklı tutularak şimdilik 25.488.270-TL'ye dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi de hesaplanıp eklenmek suretiyle oluşacak 118.393.887,05 TL miktarındaki alacağa yetecek kadar davalı ...'in gayrimenkul ve menkul malları ile 3.kişilerdeki hak ve alacakları üzerine ihtiyati haciz konulmasına, Davanın 17 yıldır devam etmesi ve bu sürenin Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği üzere adil yargılama süresini aşmış bulunması nedeniyle ortada hak ihlali bulunduğundan "Talep edenin hakkına kavuşmadığı takdirde zaruret haline düşecek olmasının, durum ve koşulların gerektirmesi halinde teminattan muaf tutulmasının örnek olarak verilebileceği" ilkesinden hareketle somut olayın özelliği de gözetilmek suretiyle hukuki koruma talebimizin teminatsız olarak kabulüne, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK'nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl ve birleşen davalar, taraflar arasında düzenlenen protokole dayalı taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinin iptali ile geçersizliğin tespiti, bu kapsamda verilen bono ve çeklerin iptali ile anonim şirket pay devrinin iptali ve davacı adına tescili istemlerine ilişkin davada

TALEP:İhtiyati Haciz istemine ilişkindir. Mahkemece, Önceki red kararı ve tüm taraf beyanlarına nazaran yerinde görülmeyen ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekili asıl ve birleşen dava dilekçelerinde; müvekkilinin ...Tic. A.Ş'nin % 95 hissedarı iken şirketin iflasına karar verildiğini, iflas işlemleri devam ederken davacı ile davalılardan ... arasında iflası istenilen A.Ş. adına kayıtlı bulunan ... isimli inşaat halindeki otelin %50 hissesinin davalı ...'e devri konusunda 12.06.2002, 30.08.2002 ve 06.01.2003 tarihli protokollerin tanzim edildiğini, anılan protokollerin amacının otelin iflas kararının kaldırılarak yeniden hayata geçirilip işletmeye açılmasını sağlamak amacıyla %50 hissenin davacı tarafından davalı ...'e devredilmesi olduğunu, anılan protokoller uyarınca davacının üzerine düşen tüm yükümlülüklerini yerine getirmesine rağmen davalı ...'in edimlerini yerine getirmediğini, davalının kötüniyetli olduğunu, müvekkilince davalı ...'e ihtarname keşide edilerek protokollerden doğan edimlerini yerine getirilmesinin istenilmesine rağmen yerine getirilmediğini, bunun üzerine davacı tarafından akdin feshedildiğini ileri sürerek, 12.06.2002 ve 30.08.2002 tarihli akidlerin feshine, davalının ödemiş olduğu tüm paraların mahkemece tespit edilecek yere tevdi karşılığında davalılara yapılmış şirket hisse devirlerinin iptali ile davacı adına hükmen tesciline, 05.09.2002 tarihli gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile düzeltme beyanlarına ilişkin sözleşmelerin feshine, 30.08.2002 vadeli 3.000.000 USD bedelli senet ile 03.04.2004 keşide tarihli 3.500.000.000.000 TL bedelli çekten dolayı borçlu olmadığının tespiti ile iptaline, tapu kayıtlarında Kalkınma Bankası lehine yer alan ticari işletme rehinleri ile ipoteklerin banka alacağının temlikname ile davalı ...'e temlik edilmiş olması nedeniyle kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 27/02/2019 tarih ve 2018/5181 Esas - 2019/1599 Karar sayılı kararı ile;.... Asıl ve birleşen davalar, taraflar arasında düzenlenen protokole dayalı taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinin iptali ile geçersizliğin tespiti, bu kapsamda verilen bono ve çeklerin iptali ile anonim şirket pay devrinin iptali ve davacı adına tescili istemlerine ilişkindir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Ancak, bozma ilamına uyulmakla taraflar için usulü kazanılmış hak oluşmaktadır. Ayrıca, mahkemece bozma ilamının gereklerinin yerine getirilmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Dairemizin bozma ilamının 2. maddesinde belirtildiği üzere, taraflarca akdedilen ve anasözleşme hükmü haline getirilen 06.01.2003 tarihli protokol kapsamında davacının % 25 payını teminat amaçlı olarak devrettiği anlaşılmaktadır. Anılan protokolde teminat amaçlı olarak devir edilen bu payların hangi koşullarda davacıya iadesi belirtilmiş, bir hesaplama tarzı kararlaştırılmıştır. Protokolün 6. maddesinde % 25 payın her bir payın 60.000 USD hesabıyla değeri belirlendikten sonra davacının borcu olan 1.400.000 USD'nin mahsubundan sonra bakiye kalacak payların davacıya iade edileceği hükme bağlanmıştır. Karara temel alınan bilirkişi raporunda belirlenen 60.000 USD'nin bir payın karşılığı olmasının hayatın olağan akışına ve şirketin sermayesine uygun olmadığı, şirketin %1'inin değeri olacağına dair görüşüne itibar edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Ancak, sözleşme serbestisi gereği iadede bir nevi çarpan olarak tayin edilen bir payın değerinin şirketin sermayesiyle bir ilgisi bulunmamaktadır. Esasen, tarafların bu miktarın sehven 60.000 USD tayin edildiği yönünde de bir itirazları olmamıştır. O halde, 60.000USD'nin şirketin %1'inin değeri olarak hesaplama yapılması doğru görülmemiştir. Bu durum karşısında, mahkemece bozmaya uyulmasına rağmen gereğinin yapılmaması, davacıya iade edilecek payın miktarının protokolün 6. maddesine ve bozma ilamında açıklamaya göre tespit edilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.

2- Asıl davada davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının bozma sebep ve şekline göre şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıdaki (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle asıl ve birleşen davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararının asıl ve birleşen davada davacı yararına BOZULMASINA,'' karar verildiği anlaşılmıştır. Mahkemece 25/06/2020 tarihli duruşmanın; 1 nolu ara kararı ile; Usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyulmasına, 2 nolu ara kararı ile; Yargıtay bozma ilamı ve oluşan usuli kazanılmış hak dikkate alınarak ve davacının talep şekli de gözetilmek suretiyle buna göre hesaplama yapılması bakımından dosyanın bozma öncesi rapor tanzim eden bilirkişilere günsüz olarak tevdine, 4 nolu ara kararı ile; Davanın geçirdiği safahat dikkate alınmak suretiyle bu aşamadaki ihtiyati haciz isteminin yerinde görülmediğinden reddine, karar verildiği ve gerekçeli ara kararın 29/06/2020 tarihinde yazıldığı anlaşılmıştır. İİK 257. Maddesine göre, rehinle temin edilmemiş muaccel bir alacağın alacaklısı ihtiyati haciz talep edebilecektir. Ayrıca 258. Maddeye göre alacaklının, alacağı ve ihtiyati haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek delilleri sunması gerekir. Burada yaklaşık ispat yeterlidir. Mahkemece 25/06/2020 tarihli duruşmanın 2 nolu ara kararı ile; Yargıtay bozma ilamı ve oluşan usuli kazanılmış hak dikkate alınarak ve davacının talep şekli de gözetilmek suretiyle buna göre hesaplama yapılması bakımından dosyanın bozma öncesi rapor tanzim eden bilirkişilere günsüz olarak tevdine karar verildiği, istinafa konu ara karar tarihi itibariyle bilirkişi raporunun düzenlenmediği gibi, uyma kararı verilen Yargıtay bozma ilamına karşı tarafların yaptığı karar düzeltme taleplerinin reddine dair Yargıtay 11.HD.nin 16/09/201 tarih ve 2019/2739-5380 E. ve K. sayılı ilamında; " davalının iadesi istenen şirket hisselerini elinde bulundurmaması halinde 6100 sayılı HMK'nın 125/1.maddesinin uygulanacak olmasının bozmaya uyulması durumunda mahkemece değerlendirilecek olmasına göre" şeklindeki nitelendirmesine ve bu doğrultuda mahkemece dava konusunun niteliği ve miktarının tesbiti bilirkişi raporu ve yapılan yargılama sonucunda tesbit edilecek olup, değişen koşul ve delil durumuna göre her zaman ihtiyati haciz talep edilebileceği de gözetildiğinde, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, ilk derece mahkemesince ihtiyati haciz talebinin reddine ilişkin verilen ara karar usul ve yasaya uygun görüldüğünden davacı vekilinin tüm istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme ara kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan, davacının istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 148,60.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 54,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 4,90.TL'nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 18.02.2021 tarihinde HMK'nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.