Trafik Kazası - Maddi Tazminat - Manevi Tazminat - Miktarın Tespiti
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi
Esas No : 2016/9317
Karar No : 2019/4288
Karar Tarihi : 2019-04-08





Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekilince istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 2.4.2019 Salı günü taraflardan gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan sonra vaktin darlığından dolayı işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili; davalılardan ...’ın maliki olduğu, davalı ... nezdinde ZMMS poliçesi ile sigortalı bulunan sevk ve idaresindeki aracın 17.08.2009 tarihinde müvekkili ...’a çarpması sonucu meydana gelen trafik kazası neticesinde müvekkilinin ağır yaralandığını ve malul kaldığını, bu kaza nedeniyle müvekkilinin hali hazırda ve istikbale dönük ciddi bir kazanç mahrumiyeti söz konusu olduğunu belirterek, müvekkili için 15.000,00 TL manevi tazminatın davalı ...’dan, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 100,00 TL maddi tazminatın müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı ...vekili; 12/04/2011 tarihinde davacı tarafa 67.274,99 TL ödendiğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı ... vekili; kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, kararda yazılı gerekçelerle ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davacının davasının reddine dair karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiştir.

1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bentler dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmesi gerekmiştir.

2-Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarara dayalı tazminat ile manevi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece meydana gelen kazada sürücü ...'ın %100 kusurlu olduğu ancak, açılan hasar dosyası kapsamında tazminatın sigortalı Mahmut'un %100 kusurlu olması nedeniyle 12/04/2011 tarihinde davacı tarafa 67.274,99 TL ödeme yapılmış olması ve bilirkişi raporu içeriğine göre davacının alacağının kalmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davalı ... kazaya neden olan aracın trafik sigortacısıdır. Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi Genel Şartları'na göre davalı ... manevi tazminattan sorumlu olmadığı gözetilmeden sigorta şirketi tarafından yapılan ödemenin maddi tazminata ilişkin olduğunun anlaşılmasına göre davacının alacağı kalmadığından bahisle haksız fiil faili olan davalı sürücü ...'ın manevi tazminattan sorumlu olduğu düşünülmeksizin manevi tazminat talebinin tümden reddedilmesi doğru görülmemiştir.

Borçlar Kanunu'nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.

Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)

Yukarıda belirtilen hususlar dikkate alındığında, kazanın meydana gelmesinde davalı sürücü ...’ın tam kusurlu olduğu ve davacıda meydana gelen maluliyet oranı da gözetilerek hakkaniyete uygun bir manevi tazminata hükmedilmek üzere, kararın bozulması gerekmiştir.

3-Sorumluluğu doğuran olayın, zarar görenin vücut bütünlüğünü ihlâl etmesi hali BK m. 46/I’de özel olarak hükme bağlanmıştır (6098 sayılı TBK m. 54). Bu hüküm gereğince “Cismani bir zarara düçar olan kimse külliyen veya kısmen çalışmaya muktedir olamamasından ve ileride iktisaden maruz kalacağı mahrumiyetten tevellüt eden zarar ve ziyanını ve bütün masraflarını isteyebilir”. Bu hüküm gereğince, vücut bütünlüğünün ihlâli halinde mağdurun malvarlığında meydana gelmesi muhtemel olan azalmanın ve dolayısıyla maddî zararın türleri; masraflar, çalışma gücünün kısmen veya tamamen kaybından doğan zararlar ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararlar şeklinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu'nun 46. maddesinde belirtilen “bütün masraflar” deyimi çok geniş kapsamlıdır. Bu giderlere zarara uğrayanın katlanmak zorunda kaldığı bütün giderler dahildir.

Sorumluluk hukukunun temel amacı, bir kimsenin malvarlığında iradesi dışında meydana gelen eksilmeleri aynen veya nakden gidererek zarar görenin zarar verici olay sonucunda malvarlığında eksilen değer yerine nitelik veya nicelik yönünden eş bir değer koymaktır. Zarar görenin malvarlığında eksilen değer yerine aynı nitelikte bir değer konulması mümkün olduğu takdirde bu değer; bu mümkün olmadığı takdirde, nicelik yönünden, yani para ile ona denk bir değer konulur ve zarar verenin yerine getirmek zorunda olduğu bu yükümlülüğe tazminat yükümlülüğü adı verilir. Tazminat yükümlülüğünün, bir diğer ifadeyle zarar verenin ödeyeceği tazminat miktarının tespit edilebilmesi için, öncelikle zararın hesaplanması gerekmektedir. Zarar görenin malvarlığının zarar verici olaydan sonraki durumu ile böyle bir olay meydana gelmeseydi göstereceği durum arasındaki

farkı ifade eden zarar, eşyaya ilişkin olabileceği gibi kişiye ilişkin de olabilecektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zararların da kişiye ilişkin zarar kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

Çalışma gücü, zarar görenin iş gücünün, yani beden ve fikir gücünün, gelir getirici şekilde kullanılması demektir. Burada asıl önem arz eden kazanç kaybı veya azalması değil, kazanma gücünün kaybı veya azalmasıdır. Bu kayıp ve azalmadan doğan olumsuz ekonomik sonuçlar, zararı oluşturur (... Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 713).

Bununla birlikte Yargıtay'ın yerleşik uygulaması gereğince kişinin vücut bütünlüğünün ihlâli nedeniyle ortaya çıkan beden gücü kayıplarının gelirinde veya malvarlığında bir azalma meydana gelmese dahi tazminat gerektiği kabul edilmekte ve bu husus güç kaybı tazminatı olarak ifade edilmektedir. Bu durum ilk bakışta sorumluluk hukukundaki zarar kavramına aykırı gibi görünse de burada vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin aynı işi zarardan önceki durumu ve diğer kişilere göre daha fazla güç sarf ederek yaptığı gerçeğinden hareket edilmekte ve zararı, fazladan sarf edilen bu gücün oluşturduğu kabul edilmektedir. Bunun gibi çalışma yaşına gelmemiş küçükler yönünden de bedensel zarar sonucu oluşan maluliyet nedeni ile evde ya da dışarıda aileye yardımcı olma, eğitim alma, yeme, içme vb gibi tüm yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinde emsallerine göre sarfetmesi gereken fazla çaba veya güç (efor) bir ekonomik değer olarak görülmeli ve bu nedenle bir zarar oluştuğunun kabulü gerekmektedir.

Somut olayda hükme esas alınan bilirkişi raporunda beden gücü kaybına uğrayan davacı ...’ın 18 yaşından itibaren kazanç sağlamaya başlayacağı kabul edilerek, bu yaştan itibaren zarar hesabı yapılmış ise de, yukarıda yapılan açıklamalar göz önünde tutularak davacının sürekli çalışma gücünü yitirdiği tarihten itibaren zararın oluşacağı kabul edilerek hesaplama yapılması gerektiğinden yazılı olduğu şekilde eksik inceleme ve araştırma ile karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.

4-Zarar ve yararın denkleştirilmesi ilkesi gereğince, davacılara yapılan sigorta ödemesinin, ödeme günü ile destekten yoksun kalma tazminatının hesaplandığı güne kadar geçen süredeki işlemiş yasal faizi de hesaplanarak, ödeme tutarı ile birlikte hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatından indirilmesi gerekir.

Somut olayda, davacı tarafa 67.274,99 TL tazminatın 12.04.2011 tarihinde ödendiği bildirilmiş; davacı taraf da sigortacı tarafından bu bedelin ödendiğini kabul etmiştir. Bu itibarla, davalı tarafından ödenen tazminatın ödemenin yapıldığı tarih ile zarar hesabının yapıldığı tarih arasında işleyen yasal faizi hesaplanarak güncellenmesi ve güncellenmiş miktarının, tazminat miktarından mahsup edilmesi suretiyle hesaplama yapılması gerekirken, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davalı ... tarafından yapılan ödemeler tenzil edilirken yasal asgari ücretlere göre güncelleme yapılması doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2), (3) ve (4) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, duruşmada vekille temsil olunmayan davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 08.04.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.