Tam Islah ile Davanın Türü Kısmi Davadan Belirsiz Alacak Davasına Dönüştürülemez.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi
Esas No : 2022/6378
Karar No : 2022/7054
Karar Tarihi : 2022-06-06





Özet:

Davanın kısmi dava olarak açıldığı ihtilaf dışıdır. Davanın tamamen ıslahı ile dava dilekçesi de dahil bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması söz konusudur ve tamamen ıslah ile talep sonucu ve dava sebebi değiştirilebilir. Islah ile davanın türü değiştirilemez. Davacı tarafça ibraz edilen 10.08.2020 tarihli dilekçede bir kısım alacaklar yönünden davanın tamamen ıslahı ile belirsiz alacak davasına dönüştürüldüğü belirtilmiş ve İlk Derece Mahkemesince dava belirsiz alacak davası olarak sonuçlandırılmıştır. Davalı tarafın başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, davanın türünün ıslah suretiyle değiştirilemeyeceği belirlenerek davalı tarafça süresinde ileri sürülen ıslah zamanaşımı def'i dikkate alınmak suretiyle alacakların hüküm altına alınması yerindedir.

BÖLGE ADLİYE
MAHKEMESİ : ... 8. Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK 

İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... 18. İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA 
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı Şirketin Ekvator Ginesi Cumhuriyeti’ndeki Oyala Hükümet Binası Projesinde 13.04.2013-30.08.2014 tarihleri arasında aylık net 2.250,00 $ (Dolar) ücretle aşçı olarak çalıştığını, yapılan işin süreli ve taahhütlü bir iş olması nedeniyle müvekkilinin çok yoğun ve ağır bir tempoda çalıştırıldığını, iş sözleşmesinin 30.08.2014 tarihi itibarıyla şantiyede işin tamamlandığı gerekçesiyle işveren tarafından haksız olarak sona erdirildiğini, müvekkiline ihbar ve kıdem tazminatı ödenmediğini, müvekkiline çalıştığı sürede ücretlerinin tam olarak ödenmediğini, müvekkilinin haftanın yedi günü 07.30-23.00 saatleri arasında çalıştığını, resmî tatil günlerinde de aynı şekilde çalıştırıldığını, dinî bayram günlerinde ise yalnızca ilk gün izin kullandırıldığını, söz konusu çalışmaların karşılığı ödenmediği gibi işyeri uygulaması hâline gelen iş bitirme primi uygulamasına göre ödenmesi gereken prim tutarlarının da müvekkili davacıya ödenmediğini, ayrıca davalı işverence iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulmaması sebebiyle davacının çalışma sürecinde malerya (ağır sıtma) hastalığına tutulduğunu ve uzunca bir süre iyileşemediğini, Türkiye’de de tedavisinin devam ettiğini, bu durumun müvekkili nezdinde maddi ve manevi zarara yol açtığını ileri sürerek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, eksik ödenen ücret alacağı, iş bitirme primi alacağı, fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları ile maddi ve manevi tazminat alacaklarının hüküm altına alınmasını istemiştir. 

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı def'i ileri sürdüklerini, davanın bu gerekçe ile reddi gerektiğini, davacının 13.04.2013–24.07.2014 tarihleri arasında müvekkili Şirketin Afrika’daki şantiyesinde belirli süreli iş sözleşmesi ile aşçı olarak istihdam edildiğini, davacının tedavi sürecine destek olmak hem de davacıya kolaylık olması açısından sigorta çıkışının 30.08.2014 tarihinde yapıldığını, bu sebeple davacının 24.07.2014 tarihinden sonra ücrete hak kazanmadığını, çalıştığı sürede davacıya iddia ettiği şekilde fazla çalışma yaptırılmadığını, istisnai hâllerde yaptırılan fazla çalışmaların da ücret bordrolarına yansıtıldığını, ücret ödemelerinin tamamının bankadan yapıldığını, davacının ücret ödemelerini kabul ederken fazla çalışma ücreti ödenmediği yönünde herhangi bir itirazda bulunmadığını, davacının iddia ettiği şekilde çalışma yapmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, talep konusu alacaklara hak kazanamadığını, davacının yaptığı işin niteliği itibarıyla mesai bitiş saatinin sarkmasının veya uzamasının söz konusu olmadığını, yıllık 270 saate kadar olan fazla çalışmaların ücrete dâhil edildiğini, davacının belirli süreli iş sözleşmesi ile istihdam edilmesi sebebiyle kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanmasının da söz konusu olmadığını, ücretlerinin eksiksiz şekilde davacıya ödendiğini, işyerinde bitirme primi ödenmesi şeklinde bir işyeri uygulaması olmadığını, davacının iddia ettiği hastalığa şantiyede yakalandığına ilişkin ispatın mümkün olmadığını, ayrıca yapılan iş ile yakalanılan hastalık arasında illiyet bağı olmadığı gibi işverenin kusuru da bulunmadığından maddi ve manevi tazminata ilişkin taleplerin de yerinde olmadığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir. 

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince davacının yakalandığı hastalık nedeniyle talep ettiği maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkin davanın işçi alacakları davasıyla birlikte görülemeyeceği dikkate alınarak maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkin davanın diğer taleplerine ilişkin davadan ayrılmasına ve ayrı bir esasa kaydedilmesine karar verildikten sonra yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacının davalı Şirketin Ekvator Ginesi'ndeki şantiyesinde çalıştığı, görev yaptığı süre içerisinde fazla çalışma yaptığı, hafta tatillerinde ve ulusal bayram genel tatil günlerinde çalıştığı ancak karşılığında ücret ödenmediği, iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız ve bildirimsiz bir şekilde feshedildiği, ayrıca ücretlerinin de eksik ödendiği anlaşıldığından kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret, fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının faizleriyle birlikte davalıdan tahsili gerektiği; işyerinde iş bitirme primi uygulaması iddiasının ise usulüne uygun olarak kanıtlamadığından bu istemin reddi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. 

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davalı vekili istinaf dilekçesinde; davacının tam ıslah dilekçesine karşı zamanaşımı def'i dâhil detaylı şekilde itiraz ettiklerini, mahkemece itirazlar ve özellikle zamanaşımı def'i dikkate alınmadan ıslah doğrultusunda karar verildiğini, beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olan alacakların reddedilmesi gerektiğini, dava konusu alacakların dolar üzerinden hesaplanıp tam ıslah tarihindeki kur üzerinden Türk lirası olarak hüküm altına alınmasının hukuka aykırı olduğunu, yıllık 270 saate kadar fazla çalışmanın ücrete dâhil olduğu hususunun dikkate alınması gerektiğini, davacı tanıklarının aynı işverene karşı açılmış davaları bulunduğunu, çalışma süresi ve ödenmeyen ücret tespitinin hatalı yapıldığını, davacının belirli süreli iş sözleşmesi ile çalıştığını, bu nedenle kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanmadığını, alacak kalemlerinin Türk hukukuna göre hesaplanmasının hatalı olduğunu, mutad işyeri hukukunun uygulanması gerektiğini belirterek İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. 

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“...Davacının davalı işyerinde aşçı olarak çalıştığı, SGK kayıtları, yurtdışı giriş çıkış kayıtları birlikte değerlendirilerek 13.04.2013-30.08.2014 tarihleri arasında hizmet süresi tespitinde bir hatanın bulunmadığı, davacının yaptığı işin niteliği dikkate alındığında iş sözleşmesinin belirli süreli olması için objektif nedenlerin bulunmadığı, iş akdinin işveren tarafından feshedildiği ve feshin haklı nedene dayandığının davalı işveren tarafından ispatlanmadığı, davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandığı, taraflar arasında düzenlenen 13/04/2013 tarihli iş sözleşmesinde uygulanacak hukuka ilişkin bir hükmün bulunmadığı, ayrıca sözleşmenin 13/m maddesinde İş Kanununun ve diğer ilgili mevzuatın uygulanacağının belirtildiği, ihtilafın çözümünde Türk Hukuk mevzuatının uygulanmasında bir isabetsizliğin bulunmadığı, davalı tarafından sunulan imzasız ücret bordrolarına göre davacının 2013 yılında brüt ücreti 2000 USD, 2014 yılı ve son brüt ücreti ise 2.250 USD olup bu ücretin alacak hesabında esas alınmasında bir hatanın bulunmadığı, davacının 2014 yılı Ağustos ayı ücreti ile 2014 yılı Temmuz ayından bakiye ücret alacağının bulunduğu, he ne kadar davalı husumetli tanık beyanlarına itibar edilmemesi gerektiği itirazında bulunmuş ise de çalışmanın yurtdışında geçmesi, davalının fazla çalışmanın ücrete dahil olduğu yönündeki savunmaları birlikte değerlendirildiğinde işyerinde fazla mesai, ubgt [ulusal bayram ve genel tatil] ve hafta tatili çalışmasının bulunduğu, davalının bu hususlara ilişkin istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
Ancak; davacı tarafından davanın kısmi dava olarak açıldığı, dava dilekçesinde kısmi alacakların belirtildiği, sonradan davanın tam ıslahı dilekçesi ile kısmi dava konusu edilen fazla mesai, ulusal bayram genel tatil ve hafta tatili alacaklarının belirsiz alacak davasına dönüştürülemeyeceği hususu dikkate alınmadan ve davalının ıslah zamanaşımı itirazı değerlendirilmeden 2.ek bilirkişi raporunda USD cinsinden yapılan hesaplama ve davacı tarafından sunulan ıslah dilekçesindeki talepler üzerinden alacakların hüküm altına alınması hatalıdır. Feshe bağlı alacaklar olan kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı alacağı yönünden ıslah zamanaşımı söz konusu değildir. Fakat ıslah tarihi olan 10/08/2020 tarihinden geriye gidildiğinde 10/08/2015 tarihinden önceki fazla mesai, ulusal bayram genel tatil ve hafta tatili ile bakiye ücret alacakları zamanaşımına uğradığından bu alacaklar dava dilekçesindeki taleple sınırlı olarak hüküm altına alınması gerekir.
Ayrıca; dava dilekçesindeki alacak talebi TL cinsinden olup kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı alacağı fesih tarihindeki kur üzerinden, fazla mesai, ulusal bayram genel tatil, hafta tatili ücreti ile bakiye ücret alacakları ise ait oldukları döneme ilişkin kur üzerinden TL na çevrilerek hesaplanmalı ve hüküm altına alınmalıdır.
Diğer yandan; ıslah zamanaşımı defi nedeniyle sonuca etkili değilse de davacı imzasına havi “çalışma kuralları” başlıklı sözleşme ekinin 2. maddesinde yazılı sınırlar içinde kalmak koşulu fazla mesai ücretinin aylık ücretin içinde olduğu belirtilmiştir. Fazla mesai ücreti tespitinde yıllık 270 saat fazla mesainin ücrete dahil olduğu hususu da dikkate alınmalıdır...” gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. 

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.


B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın gerekçesinin açık ve anlaşılır olmadığını, somut tespitlerden uzak olduğunu, kararda yalnızca 05.01.2019 tarihli kök bilirkişi raporunda yapılan tespit ve hesaplamaların isabetli olduğunun ifade edilmesi ile yetinildiğini, bu durumun adil yargılanma hakkının ihlali anlamına geldiğini; müvekkilinin iş bitirme prim alacakları yönünden herhangi bir inceleme yapılmadığını, herhangi bir gerekçeye yer verilmediğini, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (6100 sayılı Kanun) yürürlüğe girdikten sonra açılan kısmi davaların tamamen ıslah yolu ile belirsiz alacak davasına dönüşebilmesinin mümkün olduğunu, ıslah dilekçesi doğrultusunda hüküm kurulması gerektiğini, taleplerin Türk lirası cinsinden olup dolar cinsinden karar verilmesine yönelik herhangi bir talepte bulunulmadığını, taleplerinin alacakların ıslah tarihindeki dolar kuru üzerinden hesaplanan Türk lirası tutarlarının ödenmesine karar verilmesinden ibaret olduğunu, tamamen ıslah işlemi ile birlikte dava süresi, ilk dava ile muhafaza edilmiş olacağından zamanaşımı süresinin hesabında ıslah tarihinin değil, ilk dava tarihinin esas alınması gerektiğini, yerleşik Yargıtay içtihatlarının da bu doğrultuda olduğunu, dava tarihi dikkate alındığında müvekkilinin alacaklarının zamanaşımına uğramadığını, dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporlarının birbirleri ile çelişkili olduğunu, yeniden yargılama yapılarak dosya kapsamında yeni bir denetime ve hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporu tanzim edilmesi gerekirken İlk Derece Mahkemesi dosyasındaki çelişkili raporlar dayanak alınarak hüküm kurulmasının hatalı olduğunu ileri sürerek Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın bozulmasını istemiştir. 

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, Bölge Adliye Mahkemesi kararının usule ve kanuna uygun şekilde kaleme alınıp alınmadığı, kısmi dava olarak açılan davanın ıslah suretiyle belirsiz alacak davasına dönüştürülüp dönüştürülemeyeceği, buna bağlı olarak ıslah ile artırılan alacakların zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, davacının prim alacağı bulunup bulunmadığı, hüküm altına alınan alacakların Türk lirası cinsinden hesaplanmasında esas alınması gereken dolar kuru, hükme esas bilirkişi raporunun denetime ve hüküm kurmaya elverişli olup olmadığı hususlarına ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Kanun'un "Davanın tamamen ıslahı" kenar başlıklı 180 inci maddesi, "Bilirkişi İncelemesi" başlıklı beşinci bölümde yer alan 266 ilâ 287 nci maddeleri ile aynı Kanun'un "Karar ve tebliği" kenar başlıklı 359 uncu maddesi. 

2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) "Ülke parası ile ödeme" ye ilişkin 99 uncu maddesi hükmü.

3. Değerlendirme
1.Davanın kısmi dava olarak açıldığı ihtilaf dışıdır. Davanın tamamen ıslahı ile dava dilekçesi de dahil bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması söz konusudur ve tamamen ıslah ile talep sonucu ve dava sebebi değiştirilebilir. Islah ile davanın türü değiştirilemez. Davacı tarafça ibraz edilen 10.08.2020 tarihli dilekçede bir kısım alacaklar yönünden davanın tamamen ıslahı ile belirsiz alacak davasına dönüştürüldüğü belirtilmiş ve İlk Derece Mahkemesince dava belirsiz alacak davası olarak sonuçlandırılmıştır. Davalı tarafın başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, davanın türünün ıslah suretiyle değiştirilemeyeceği belirlenerek davalı tarafça süresinde ileri sürülen ıslah zamanaşımı def'i dikkate alınmak suretiyle alacakların hüküm altına alınması yerindedir. 


2. Davacının yurt dışı çalışanı olduğu ve ücretinin 2.250,00 $ olduğu tespiti yerindedir. Ancak davacı, dava dilekçesinde alacakların Türk lirası cinsinden hüküm altına alınmasını talep etmiştir. Her ne kadar davacı tarafça alacakların ıslah tarihindeki dolar kuru üzerinden hesaplanan Türk lirası tutarlarının ödenmesini talep etmiş ise de; davacı tarafın alacaklarının muaccel olduğu tarihteki Merkez Bankası efektif satış kuru üzerinden Türk lirası karşılığı dikkate alınarak hesaplanması ve hüküm altına alınması gerekmektedir. Buna göre, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları bakımından fesih tarihindeki kur üzerinden, diğer alacaklar bakımından ise ait oldukları döneme ilişkin kur üzerinden Türk lirasına çevrilerek alacakların hesaplanması ve hüküm altına alınması gerekir. Hâl böyle olmakla birlikte, Bölge Adliye Mahkemesince hükme esas alınan raporda, ihbar tazminatının dava tarihindeki kur üzerinden hesaplandığı anlaşılmış olup kararın gerekçesinde fesih tarihindeki kur üzerinden hesaplandığının belirtilmesi çelişki yaratmakta ise de yapılan hesaplamanın davacı lehine olduğu, davalının temyizinin bulunmadığı görülmektedir. Davacı lehine olan bir konuda aleyhe bozma yapılamayacağından, belirtilen bu husus bozma sebebi olarak değerlendirilmemiştir. 

3. Uyuşmazlıkla doğrudan ilgili Kanun hükümleri ile dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; temyize konu Bölge Adliye Mahkemesi kararı ile kararın gerekçesinin dosya kapsamına ve belirtilen kanuni düzenlemelere uygun olduğu anlaşılmıştır.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere ve özellikle temyiz edenin sıfatına göre davacı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

06.06.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.