İşçiye Yapılan Kısmi Ödemede Mahsup Sırası Borçlar Kanununa Göre Belirlenir
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
Esas No : 2019/2058
Karar No : 2021/3360
Karar Tarihi : 2021-12-09





Özet:

İş sözleşmesinden kaynaklanan para borçlarının kısmen ifasında, 4857 sayılı İş Kanunu’nda özel bir düzenleme bulunmadığı için Borçlar Kanunu’nun 84 ve 86. maddeleri uygulanır. Temerrüde düşen işverenin yaptığı kısmi ödemeler, işçi açıklama yapmasa bile öncelikle faiz ve masraflara, ardından muaccel borçlara mahsup edilir. Somut olayda, işverenin "tazminat" veya "kalan alacak" açıklamalarıyla yaptığı ödemeler bulunmakta; ancak hangi borca ilişkin olduğu açıkça belirtilmemektedir. Bu durumda mahkeme, işçinin hangi aya ait ücretini alamadığını belirlemeli ve ödemeleri öncelik ve temerrüt tarihine göre mahsup etmelidir. Aksi takdirde, alacakların doğru şekilde belirlenmesi mümkün olmaz. Sonuç: Mahkemenin bu mahsup sıralamasını gözetmeden eksik inceleme ile karar vermesi usul ve esasa aykırı bulunmuştur. Karar, işverenin yaptığı kısmi ödemelerin hangi alacağa mahsup edileceği konusunda Borçlar Kanunu’nun uygulanacağını vurgulamakta ve özellikle ücret-tazminat ayrımı ile temerrüt sıralamasının önemini ortaya koymaktadır.

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacının davalıya ait iş yerinde iş makinesi tamircisi- operatörü olarak kesintisiz surette çalıştığını, kendi bilgisi dışında işveren tarafından işe giriş- çıkış yapıldığını, davalı şirket tarafından 21.10.2009-01.12.2009 tarihleri arasında aralarında alt işveren üst işveren şeklinde bağlantı olan, şirket merkezlerinin aynı adreste bulunduğu A.... Madencilik İnşaat Elekt. Taşımacılık Taahhüt San.Ve Tic Ltd Şti de sigortalı olarak gösterildiğini, davacının iş kazası geçirmesi üzerine iş akdinin haklı bir neden olmaksızın 28.02.2017 tarihinde tek taraflı olarak feshedildiğini, hak kazandığı tazminat ve alacaklarının ödenmediğini, haftanın 7 günü sabah 07:00 da işbaşı yapan davacının akşam saat 18:00'a kadar çalıştığını, şantiyede kalması sebebi ile çoğu zaman saat 20:00-21:00'a kadar bazı zamanlarda daha geç saatlere kadar çalışmasının sürdüğünü, öğlen yemeği işveren tarafından karşılandığını, davacının ayaküstü yemeğini yiyerek işine kaldığı yerden devam ettiğini, dini bayramların sadece ilk iki günü çalışmadığını, fazla mesailerinin ödenmediğini, hiç yıllık izin kullanmadığını, davacıya çalıştığı sırada iradesi dışında çeşitli baskılarla birtakım evraklar imzalatıldığını beyan ederek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ulusal bayram ve genel tatil, hafta tatili, yıllık izin ile ücret alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, dava dilekçesi ile talep edilen alacakların dava tarihi itibariyle zamanaşımına uğradığını, davacının çeşitli arasında tarihler iş makinesi bakım ve onarımcısı olarak belirli sürelerle asgari ücret ile çalıştığını, hizmet dökümlerinin celbi halinde çalışma tarihlerinin ve sürelerinin kesintisiz olmadığının açıklığa kavuşacağını, hizmet akdinin çalıştığı şantiyenin kapanması nedeniyle 28.2.2017 tarihinde sona erdiğini, davacının kendisine ihtiyaç duyulması halinde davalıya ait şantiyelerde işin süresine göre dönemsel çalıştığını, iş bitiminde iş akdinin sonlandığını, dava dilekçesinde hangi aylara ilişkin ücret alacağı talebinde bulunduğunun belirsiz olduğunu, talebinin somutlaştırılması gerektiğini, ödenmemiş ücret alacağı bulunmadığını, ücretlerinin banka kanalı ile ödendiğini, taraflar arasında 09.09.2016 tarihinde bir protokol düzenlenerek davacıya kalan hak ettiği işçilik alacakları nedeniyle 15.000 TL ödendiğini, şirketi ibra ettiğini, davacının haftalık 45 saati aşan çalışması bulunmadığını, resmi tatil günlerinde ve hafta sonları şantiyenin kapalı olduğunu, çalışma olmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesince, toplanan deliller ve bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Karara karşı davalı vekili istinaf talebinde bulunmuştur.

Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, davacının kış aylarında çalışmadığını, çalışmalarının kesintili olduğunu, davacının iş sözleşmesinin çalıştığı şantiyenin kapanması nedeniyle feshedildiğini, davacının 26.01.2016 tarihinde karşılıklı anlaşma ile tarafına ödeme yapıldığını ve davacının davalı işyerini ibra ettiğini, Mahkemece ibranamenin değerlendirilmediğini, davacının 3 aylık ücretini talep etmesine rağmen mahkemece talebin aşıldığını,davacıya tazminat adı altında yapılan ödemelerin hesaplamadan mahsup edilmediğini, davacının ücretinin hatalı belirlendiğini, davacının tanıklarının husumetli olduğunu beyanlarına itibar edilemeyeceğini, davacının fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil çalışması yapmadığını beyan ederek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

Taraflar arasında davacının ücreti, iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedilip edilmediği, davacının ücret alacağına yönelik talebinde talepten fazlasına karar verilip verilmediği, ibranamenin dikkate alınıp alınmadığı, davacıya yapılan ödemelerin mahsup edilip edilmediği, davacının fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil çalışması yapıp yapmadığı konularında uyuşmazlık bulunmaktadır.

Borçlar Kanununun 118/1 maddesi uyarınca, iki kişi karşılıklı olarak bir miktar parayı veya konuları itibari ile aynı türden malı birbirine borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise iki tarafın her biri borcunu alacağı ile takas edebilir. Sonuçta her iki borç da az olanı oranında sona erer (Eren, F. Borçlar Hukuku Genel Hükümler,7. Bası. Beta. İstanbul, s. 1261). Takas borcu sona erdiren nedenlerden biridir.

Takastan bahsedilmek için, her şeyden önce iki ayrı kimsenin karşılıklı olarak birbirlerinden alacaklı olmaları gerekir. Henüz doğmamış veya takas anında sone ermiş alacaklar takas edilemez.

Takas edilecek alacaklar aynı nitelikte, aynı türden olmalıdır. Borçlar doğdukları anda aynı türden olabileceği gibi, sonradan da aynı türden olabilirler. Ancak takas hakkının kullanıldığı anda, mutlaka aynı türden olmaları zorunludur.

Takası için gerekli olan bir diğer şart da alacağın muaccel olmasıdır. Alacaklı tarafından zaman itibarıyla ifası istenebilir bir borç olması gerekir. Takas edilecek alacağın muaccel olması, buna karşılık asıl alacağın (karşı taraf asıl alacağının) sadece ifa edilebilir bulunması yeterlidir.

Takas hakkını ileri sürenin alacağı, dava edilebilir bir alacak olmalıdır. Takası ileri süren tarafın alacağının tartışmalı olması, takas ileri sürülmesine engel değildir. Alacağı tartışmasız olan taraf bu takasa itiraz edebilir ve kendi alacağını dava edebilir. Takası ileri süren tarafın bunun için dayandığı alacak, talep ve dava edilebilir bir alacak olması gerekir. Bunu istisnası zaman aşımına uğramış borçlarda görülür. Zaman aşımına uğramış borç talep ve dava edilebilir olamamasına karşın, alacaklı buna takas için dayanabilir. Borçlar Kanununun 118/III maddesine göre, zaman aşımına uğrayan alacak, takas şartlarının tamamlandığı tarihte henüz zamanaşımına uğramamış idiyse, alacaklı takas talebinde bulunabilir. Adı geçen Yasanın 124 üncü maddesi gereğince, borçlu önceden takastan feragat edebilir. Başka bir anlatımla, daha borç ilişiği kurulurken ya da daha sonra, borçlu diğer tarafın alacak talebine karşı takas dermeyan etmeyeceğini taahhüt edebilir. Yasanın 123 üncü maddesinde takası kanunen önlenmiş bazı alacaklar sayılmıştır.

Kanun takas için bir irade açıklaması aramaktadır. Takası gerçekleştirmek için irade açıklamasına takas beyanı denir. Bu beyan bir taraflı bir hukuksal işlemdir. Bu işlem bir yenilik doğuran hakka dayanır. Tarafların biri, borcu ile alacağını takas ettiğini karşı tarafa bildirerek, bu hakkını kullanmış olacaktır (BK. m. 122/I). Takas hukuki niteliği itibariyle bozucu yenilik doğuran bir haktır. Borçlunun takas hakkını kullanma isteğini, alacaklıya bildirmesi gerekir. Takas bir sözleşme olmadığı içi karşı tarafın kabulüne bağlı değildir. Takas aynı zamanda borcu sona erdirdiği için bir tasarruf işlemidir. Bu nedenle, borçlu takas edilecek alacak üzerinde tasarruf yetkisine sahip olmalıdır.

Borçlar Kanununun 122/II maddesi uyarınca, takas halinde her iki borç, takas edilebilecekleri andan itibaren en az olan borç oranında düşer. Beyan yapılınca, bunun hükmü, takas şartları tamamlandığı ana kadar geriye etkili sayılmıştır. Böylece borçlar takas beyanının yapıldığı zaman değil, takas şartlarının gerçekleşeceği an düşmüş olacaktır. İki borç miktarca farklı ise, takas sonucunda az olan borç tamamen, diğeri ise kısmen sona erer. Mahsup alacaktan indirilme yapılması söz konusudur. Fakat indirilen miktar mukabil bir alacak değildir.

Dava dayanağı hukuki olay inkâr edilmemekle birlikte, talep sonucunu reddeden, bir hakkın doğumuna engel olan veya hakkı sona erdiren yeni olayların ileri sürülmesine "itiraz" denir. Davalının açıkça itiraz ettiğini belirtmesine gerek kalmadan, dava dosyasındaki bilgilerden bir itiraz sebebinin varlığı anlaşılıyorsa, hâkimin bunu re'sen (kendiliğinden) dikkate alması gerekir. Dava konusu borcun ödendiğini gösteren ücret bordroları, ibranameler, feragatnameler itiraz niteliğindedir. Her zaman dikkate alınmalıdır.

Davalının, dava dayanağı olayı ve borcun varlığını inkâr etmeden, borçlu bulunduğu edimi, özel bir sebebe dayanarak yerine getirmekten kaçınmasına imkân veren hakka defi denir. En tipik örneği, zamanaşımı def'idir. Defiler, dava dilekçesine cevap verilirken ileri sürülmelidir. Aksi halde, davalı "savunmanın genişletilmesi yasağı" ile karşılaşabilir. Defiler, davada ileri sürülmedikçe hâkim tarafından kendiliğinden dikkate alınmazlar. Takas ve mahsup bir defidir. Bu itibarla, ileri sürülmedikçe kendiliğinden dikkate alınamaz.

Takas, karşılık dava olarak ileri sürülebileceği gibi, defi olarak da ileri sürülebilir. Takasın defi olarak ileri sürüldüğü davada, takas ve mahsup sonucu kalan ve hüküm altına alınan miktar üzerinden yargılama harcı alınacak, takas ve mahsup defi nedeni ile reddedilen miktar üzerinden ileri süren yararına vekâlet ücreti ve yargılama giderine karar verilecektir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık, işveren tarafından yapılan kısmi ödemenin işçinin hangi alacağına mahsup edileceği noktasında toplanmaktadır.

I. Normatif Dayanak

Uyuşmazlığın normatif dayanağı Borçlar Kanununun 84–86 maddeleridir. Borçlar Kanununun 84 üncü maddesinde “Borçlu faiz veya masrafları tediyede gecikmiş değil ise kısmen icra eylediği tediyeyi resülmale mahsup edebilir. Alacaklı alacağın bir kısmı için kefalet, rehin veya sair teminat almış ise borçlu kısmen icra eylediği tediyeyi temin edilen veya teminatı daha iyi olan kısma mahsup etmek hakkını haiz değildir” kuralına yer verilmiş; 85 inci maddesinde “birden fazla borcu bulunan borçlu, borçları ödemek zamanında bu borçlardan hangisini tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etmek hakkını haizdir. Borçlu beyanatta bulunmadığı surette vukubulan tediye kendisi tarafından derhal itiraz edilmiş olmadıkça alacaklının makbuzda irae ettiği borca mahsup edilmiş olur” hükmü öngörülmüş, 86 ncı maddede ise “kanunen muteber bir beyan vaki olmadığı yahut makbuzda bir güna mahsup gösterilmediği takdirde, tediye muaccel olan borca mahsup edilir. Müteaddit borçlar muaccel ise tediye, borçlu aleyhinde birinci olarak takip edilen borca mahsup edilir. Takibat vaki olmamış ise tediye, vadesi iptida hulül etmiş olan borca mahsup edilir. Müteaddit borçların vadeleri aynı zamanda hulül etmiş ise mahsup mütenasiben vaki olur. Hiç bir borcun vadesi hulül etmemiş ise alacaklı için en az teminatı haiz olan borca mahsup edilir” kuralı düzenlenmiştir.

II. Genel Hükümler Yönünden Değerlendirme

Borçlar Kanununun yukarıda belirtilen hükümleri öncelikle muacceliyet ve temerrüt kavramlarının açıklanmasını gerektirmektedir.

Muacceliyet, alacaklının borçludan borçlanılan edimi talep ve dava edebilme yetkisidir. Borç muaccel olmadan borçlu temerrüdü söz konusu olmaz.

Temerrüt, en kısa tanımıyla, alacaklı tarafından talep edilebilir (muaccel) hale gelmiş bir borcun ifasındaki gecikmedir. Kural olarak, bu tür (muaccel) bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarı ile temerrüde düşer (BK. m. 101/1). Başka bir ifadeyle, temerrütten söz edilebilmesi için, öncelikle muaccel bir borcun ve alacaklının o borca yönelik ihtarının bulunması gerekir. Kural böyle olmakla birlikte, borçlunun temerrüde düşmesi için alacaklının ihtarının gerekmediği bazı durumlar da vardır: Örneğin, ifa gününün taraflarca birlikte kararlaştırıldığı (BK. m.101/2), borçlunun borcu ifa etmeyeceğini bildirmiş olduğu veya hal ya da durumundan bu sonuca varılabildiği (BK. m.107/1) durumlarda, temerrüdün gerçekleşmesi için alacaklının ihtarına gerek yoktur.

Tek bir borç ilişkisinin söz konusu olduğu durumlarda, borçlu para borcunun faiz ve masraflarını ödemede temerrüde düşmemişse yaptığı kısmi ödemeyi anapara borcuna mahsup etme hakkına sahiptir. Ancak, para borcunun bir kısmı için kefalet, rehin veya benzeri bir teminat verilmişse, yapılan kısmi ödemenin teminatlı olan borca mahsubu istenemez. Bu durumda, kısmi ödemenin teminatsız olan ya da teminatı daha az olan borca mahsubu gerekir. Borçlu, faiz ve masrafları ödemede temerrüde düşmüşse yaptığı kısmi ödeme öncelikle gecikmiş faiz ve masraf borçlarına mahsup edilecektir. Hukuk Genel Kurulunun 27.9.2000 tarih ve 2000/12-1148 esas, 2000/1193 karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere, Borçlar Kanununun 84 üncü maddesi gereğince, ödemelerin öncelikle asıl alacaktan düşülebilmesi için, borçlunun faiz ve masrafları ödemede gecikmemiş olması zorunludur. Gecikme ve alacaklının iradesini açıklaması halinde, ödenen kısmın öncelikle faizden düşülmesi gerekir. İcra takibi, ödemeye ihtirazi kayıt konulması irade açıklamasıdır.

Birden fazla borcu bulunan borçlunun yaptığı ödeme, ifa zamanında beyan ettiği borca mahsup edilir. Borçlu, ödeme sırasında, yapılan ödemenin hangi borca ilişkin olduğunu beyan etmemiş veya alacaklının makbuzda belirttiği borca derhal itirazda bulunmamışsa makbuzda belirtilen borca mahsup edilmelidir.

Birden fazla para borcunun bulunduğu bir borç ilişkisinde, borçlunun, yapılan kısmi ödemenin hangi borç için mahsup edildiğini belirtmemesi, alacaklının da ödemenin hangi borca ilişkin olduğunu makbuzda göstermemesi durumunda, kısmi ödemenin hangi borca mahsup edileceği sorunu Borçlar Kanununun 86 ncı maddesine göre çözümlenmelidir. Bu gibi durumlarda, kısmi ödeme öncelikle muaccel olan borç için yapılmış sayılır. Ödeme zamanında birden fazla borç muaccel hale gelmişse, ödeme ilk takibe konulan borca mahsup edilir. Muaccel olan borçlardan hiçbiri takibe verilmemişse kısmi ödeme ifa zamanı önce gelen borca mahsup edilmiş sayılır. Borçların ifa zamanları (vadeleri) aynı günde gelmişse yapılan kısmi ödeme borçların miktarlarıyla orantılı olarak mahsup edilir. Borçlardan hiçbirinin ifa zamanı gelmemişse, kısmi ödeme alacaklı için güvencesi en az olan borca mahsup edilmiş sayılır.

III. İşçi Alacakları Yönünden Değerlendirme

İş sözleşmesinden doğan para borçlarının kısmi ifasında, mahsubun ne şekilde yapılacağı ile ilgili 4857 sayılı İş Kanununda özel bir düzenleme bulunmadığından, Borçlar Kanununun yukarıda belirtilen genel hükümleri kapsamında sorun çözümlenmektedir. İşçinin işverenden bir alacağının, örneğin sadece kıdem tazminatı alacağının bulunduğu durumlarda, kısmi ödeme nedeniyle mahsup işlemi Borçlar Kanununun 84 üncü maddesi çerçevesinde yapılacaktır. Temerrüde düşmüş olan işverenin yaptığı kısmi ödeme işçinin bu hususta beyanda bulunup bulunmadığına bakılmaksızın öncelikle faiz ve masraflara mahsup edilmelidir.

Borcun taksitle ödenmesi konusunda yapılan anlaşma aksi öngörülmemişse, kural olarak, işçinin faiz talebinden vazgeçtiğini kapsar. Ancak, bu sonuç işverenin taksit anlaşmasına uygun hareket etmesine bağlıdır. İşverenin taksitlerden birini zamanında ödememesi halinde, işçinin faizle ilgili feragati geçersiz hale gelir ve sadece ödenmeyen taksit için değil, tüm alacak için faiz talep hakkı doğacaktır. Bu durumda ödenmiş olan önceki taksitlerin öncelikle faiz ve masraflara mahsubu gerekecektir. Kuşkusuz taksit sözleşmesinin işçinin serbest iradesi ile meydana gelmesi gerekir.

İşçinin birden fazla alacağının söz konusu olması halinde, yapılan kısmi ödemenin hangi alacağa ilişkin olduğu işveren tarafından ödeme sırasında belirtilmemiş ve işçi tarafından da bu husus makbuzda gösterilmemiş ise, mahsup işlemi Borçlar Kanununun 86 ncı maddesine göre yapılacaktır. İş Kanununda işçinin sözleşme ve kanundan doğan alacaklarının muacceliyet ve vade zamanları konusunda değişik hükümler öngörülmüştür.

4857 sayılı İş Kanununa göre ücret en geç ayda bir ödenir (m.32/5). İş hukuku mevzuatımızda Basın İş Kanununun 14 üncü maddesi hariç, ücretin peşin ödeneceğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle ücret, çalışılan ayı takip eden aybaşında muaccel hale gelmektedir. Fazla mesai, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinin muacceliyet tarihleri normal aylık ücret gibidir. İşçinin ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti sözleşmenin feshi ile muaccel hale gelir.

1475 sayılı İş Kanununun 14 ve 4857 sayılı İş Kanunun 120 nci maddesi uyarınca, işveren kıdem tazminatı borcu bakımından iş sözleşmesinin feshedildiği tarihte temerrüde düşer. Yukarıda belirtilen diğer tazminat ve alacaklar bakımından ise, tarafların sözleşme ile kararlaştırdıkları ödeme zamanı ya da işçi tarafından gönderilecek ihtarnamede belirtilen ödeme günü itibariyle işverenin temerrüdü gerçekleşir.

Buna göre örneğin, 5.000 TL ihbar tazminatı, 7.500 TL kıdem tazminatı, 2.500 TL ücret, 2.000 TL fazla mesai ve 500 TL yıllık izin ücreti alacağı olmak üzere takibe konu yapılmamış toplam 17.500 TL alacağı olan bir işçiye işveren tarafından yapılacak 15.000 TL lik bir kısmi ödeme, öncelikle muaccel olan normal aylık ücret ve fazla mesai alacağına ilişkin borçlarına mahsup edilmelidir. Kalan miktar ihbar ve kıdem tazminatı ile izin ücreti borcuna mahsup edilecektir. Anılan borçların muacceliyet tarihleri aynı olduğundan, temerrüt tarihi önce gerçekleşmiş olan borca yani kıdem tazminatına mahsup edilecektir. Kalan 3.000 TL lik ödemenin, ihbar ve izin ücreti borcuna mahsubu anılan borçların muacceliyet ve temerrüt tarihlerinin aynı olması nedeni ile miktarları ile orantılı olarak yapılacaktır. Kalan toplam borç 5.500 TL olup, ihbar tazminatının bu miktara oranı 5.000/5.500 = 10/11, izin ücretinin oranı 500/5.500 = 1/11 olmakla, 3.000 X 10/11 = 2.727 TL ihbar tazminatına, 3.000 X 1/11 = 273 TL izin alacağına mahsup edilecektir. Böylece işverenin 2.273 TL ihbar tazminatı, 227 TL izin ücreti olmak üzere toplam 2.500 TL borcu kalmış olacaktır.

Davacı iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın sona erdirildiğini, üç aylık ücretinin ise ödenmediğini beyan ederek talepte bulunmuştur. Davacıya ait hesap hareketlerinin incelenmesinde, davalı işveren tarafından davacıya, “tazminat, kalan alacağı,” açıklamalı ve açıklama yapılmaksızın bir kısım ödemeler yapıldığı görülmüştür. Davacıya öncelikle hangi aya ait ücret alacağının ödenmediği açıklattırılarak, davacıya yapılan ödemelerin yukarıda açıklanan ilke kararı doğrultusunda hesaplanan alacaklardan mahsup edildikten sonra bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle sonuca gidilmesi hatalı olmuştur.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-a-6. maddesinde, "Mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması" halinde, kararın kaldırılarak yeniden görülmesi için ilk derece mahkemesine gönderileceği düzenlenmiştir. Maddede yer alan bağlaç "veya" olarak geçtiğine göre, davanın esasıyla ilgili delillerin toplanmaması ile gösterilen delillerin hiç değerlendirilmemesi ayrı ayrı iade nedenidir.

Açıklanan nedenlerle, davalının istinaf başvurusunun davanın esasıyla ilgili yukarıda belirtilen deliller toplanmadan ve delil değerlendirmesi yapılmadan karar verilmiş olması nedeniyle kabulü ile HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince Mahkemenin kararının kaldırılarak dosyanın Mahkemesine gönderilmesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM:

1-Davalının istinaf talebinin kabulü ile Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi gereğince Mahkemece davanın esasıyla ilgili olarak belirtilen deliller toplanmadan ve değerlendirilmeden karar verilmiş olması sebebiyle, ilk derece Mahkemesinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı KARARININ KALDIRILMASINA,
Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere ilk derece Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
Davalı tarafından yatırılan 688,03 TL istinaf peşin harcı ile 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının istek halinde davalıya iadesine,
Davalının yaptığı istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden yapılacak yargılamada nazara alınmasına,
İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliği ile 09/12/2021 tarihinde HMK'nun 353/1-a. maddesi gereğince KESİN olarak karar verildi.
Gerekçeli Kararın Yazıldığı Tarih: 05/01/2022