Evlilik Döneminde Oluşan Borçlar - Tanık Delili
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
Esas No : 2019/1074
Karar No : 2019/4491
Karar Tarihi : 2019-04-11





Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı-davacı kadın tarafından her iki dava yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Davalı-davacı kadının birleşen davasının reddine yönelik temyiz itirazının incelenmesinde;

5219 ve 5236 sayılı yasalar ile HUMK'un 427. maddesinde öngörülen kesinlik sınırı 01.01.2016 tarihinden itibaren 2.190 TL'ye çıkarılmıştır.

Davalı-davacı kadının davasında kurulan hüküm, karar tarihi itibariyle kesin niteliktedir. Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün ve 1989/3 esas 1990/4 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararı uyarınca Yargıtay'ca da temyiz isteminin reddine karar verilebilir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı-davacı kadının birleşen davasının reddine yönelik temyiz dilekçesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 427, 432. maddeleri uyarınca reddine,

Davalı-davacı kadının asıl davanın (davacı-davalı ...'ın davasının) kabulüne yönelik temyiz itirazının incelenmesinde;

Davacı-birleşen davalı dava dilekçesi ile taraflar evliyken davalının... şubesinden çekmiş olduğu krediye kefil olduğunu, davalının ödememesi sonucu 11.103,26 TL ödediğini, buna ilişkin banka makbuzlarının olduğunu,, ödedikten sonra icra takibi yaptığını, ancak davalının İzmir 4. İcra müdürlüğünün 2012/1401 esas sayılı takibine itiraz ettiği bu yüzden takibin durduğu, bu itirazın iptali ile haksız itiraz sebebiyle %40 icra inkar tazminatı talep etmiş, davalı-davacı ise asıl davaya süresinde verdiği cevabında her ne kadar kredinin kendisi adına çekilmiş ise de davacı-davalı ...'ın tüketici kredisini kendisi için çektirdiğini, bu nedenle borcu olmadığını ve davanın reddini talep etmiş ve tanık deliline dayanarak isimlerini de bildirmiş olduğu görülmüştür

Usul hukukumuzda senetle ispat zorunluluğu (HMK m.200), yine senede karşı da senetle ispat zorunluluğu (HMK m. 201) ilkesi kabul edilmiştir. Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi (savunma) olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler, m.201'deki meblağdan az bir miktara ilişkin olsa bile tanıkla ispat olunamaz; ancak senet (kesin delil) ile ispat edilebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, senetle ispat zorunluluğuna ilişkin kuralın istisnaları da m.203’de belirtilmiştir.

Ne var ki, kural böyle olmakla birlikte Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 203. maddesinde yazılı yakın akrabalar arasındaki hukuki işlemlerin tanıkla ispat edilebileceği kabul edilmiştir. Anılan maddede yazılı yakın akrabalar arasında senet (yazılı belge) alınmasındaki manevi imkansızlık kanunla varsayılmış ve böyle bir istisnai düzenlemeye gerek görülmüştür. Yakın akrabalar arasındaki hukuki işlemlerin tanıkla ispat edilebilmesi için miktar ve değer bakımından bir sınırlandırma getirilmediği gibi, manevi imkansızlığın da ayrıca iddia ve ispat edilmesine de gerek yoktur.

Ancak, yakın akrabalar arasındaki bir hukuki işlem senede bağlanmış veya yazılı delil sözleşmesi yapılmışsa, artık manevi imkansızlıktan söz edilemeyeceğinden, senedin aksinin tanıkla ispatlanmasına imkan tanınmamaktadır. Bunun dışında Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 203/1 maddesinde belirtilen yakın akrabalar arasındaki hukuki işlemlerin miktar ve değeri ne olursa olsun tanıkla ispatı olanaklıdır.

Somut olayımızda davacı-davalı ... kefil sıfatıyla yapmış olduğu ödemeleri ispatlamış ise de mahkemece tarafların o tarihte evli olmaları sebebiyle ve aralarında daha önce yapılmış bir senet yazılı delil sözleşmesi de bulunmadığına göre davalı-davacı kadının cevabındaki iddialarına yönelik olarak ispat hukukuna ilişkin genel hükümler çerçevesinde ve özellikle 6100 sayılı Kanunun senetle ispatın istisnasını düzenleyen 203. maddesi nazara alınarak davalı-davacı tarafın tanıklarının dinlenmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken; mahkemece, para miktarına ilişkin alacak davalarının yazılı belge veya yazılı belgeye eşdeğer aynı güçte bir delil ile ispatlanabileceğinden bahisle davalı-davacının tanık deliline dayanamayacağına yönelik hatalı değerlendirme sonucu, eksik inceleme ile asıl dava yönünden yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple davacı-davalı ...'ın davasının kabulü yönünden BOZULMASINA, bozma nedenine göre asıl davaya yönelik diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, davalı-davacı kadının birleşen davasının reddine yönelik temyiz dilekçesinin ise yukarıda l. bentte gösterilen sebeple REDDİNE, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.11.04.2019 (Per.)